'İnsanlığın Şimdiye Dek Yaptığı En Şaşırtıcı Şey Olacak.'

Nisan 2021

Daha fazla içerik için

100 milyar doların çok üzerinde bir servet biriktirmiş olan Bill Gates, enerjisi ve dolarlarını zamanımızın en can sıkıcı sorunlarını çözmeye adadı: HIV/AIDS, tüberküloz ve sıtma, Covid-19. Aynı zamanda iklim değişikliğine de odaklanan Gates son olarak, How to Avoid a Climate Disaster isimli yeni bir kitap yayımladı. Kitabında, dünyanın 2050 yılına kadar sıfır karbon emisyonuna ulaşması gerektiği konusunda ikna edici bir argüman sunuyor. Bu hedefe ulaşmanın kolay olmadığını ancak yeşil inovasyonu tetikleyen çözümler bulduğumuz takdirde bunun mümkün olabileceğini okurların bilmesini istiyor. Gates, HBR genel yayın yönetmeni Adi Ignatius ile, Seattle’daki ofisinde görüştü. Aşağıda, bu görüşmenin öne çıkan kesitlerini okuyacaksınız.

HBR: İklim krizinin aciliyeti üzerine yazılmış olan birçok kitap var. Neden şimdi bu konuyu ele alıyorsunuz?

Gates: Milenyum kuşağı, Covid-19 pandemisinin devam etmesine karşın iklim değişikliğine dikkat kesilmek konusunda kararlı. Son ABD seçimlerinde pek çok aday da bu konuyu önceliklendirdi. Dolayısıyla bu konuda bir taahhüdümüz var. Ancak sıfır karbon emisyonuna ulaşmak adına gerçekten bir planımız var mı? Bu konuda başarıya ulaşmamız için neler gerektiğini gösterebilmek adına, düşüncelerimle katkı sunmaya çalışıyorum.

Sizin iyimserlik eğiliminize rağmen kitap, iklim değişikliği tehdidini açıkça ortaya koyuyor. Bu kitaptan okurların almasını istediğiniz ana fikir nedir? Sıfır karbon emisyonuna ulaşmak insanların tahmin ettiğinden çok daha zor. Dünya yılda 51 milyar ton karbon salımı yapıyor. İnsanlar bu oranı azaltmayı düşündüklerinde, daha ziyade kolay şeylere odaklanıyorlar: Elektrik üretimi için yenilenebilir kaynaklar kullanmak ya da elektrikli otomobiller kullanmak gibi. Ama aslında düşük emisyonlu beton ve çimento kullanımı gibi daha büyük alanlarda ilerleme kaydetmemiz gerekiyor. Devlet politikaları, kurumsal davranış, kişisel tüketim alışkanlıkları gibi konuların hepsinin çözüme katkıda bulunduğundan emin olmalıyız. 

Şu an 2050’ye kadar sıfır karbon emisyonuna ulaşma hedefinin neresindeyiz? Pandemi ve ekonomik krizin geçici olumlu etkilerini bir kenara bırakırsak, hedefimizin çok gerisindeyiz. Emisyonlar yükselmeye devam ediyor. 2050’ye dek sıfır hedefine ulaşabilmek için yılbeyıl her kategoride dramatik düşüşlere ihtiyacımız var.  

Karbon emisyonunu yarıya düşürsek bile bu durum bizi iklim felaketinden korumak yerine ancak sorunu öteleyebilir diye yazmışsınız. Bu ölçekte bir dönüşüm için herhangi bir emsal var mı? Bu ölçekte bir değişim daha önce hiç gerçekleşmedi. Bu, insanlığın şimdiye dek yaptığı en şaşırtıcı şey olacak. Koronavirüs için aşı geliştirmek daha hızlı gerçekleşti ancak bunu başarmak çok daha kolaydı. Zira aşı, Gates Vakfı ve diğer organizasyonların geçen on yılda, mRNA1 yaklaşımına yaptıkları yatırımların üzerine inşa edildi. İklim söz konusu olduğunda paramızı, örneğin sadece elektrik kullanımını yüzde 15 düşürmek için harcamamamız gerekiyor. Gerçek anlamda fark yaratacak inovasyonlara yatırım yapmalıyız. 

Eğer sıfıra inemezsek ne olur? Hava ısınmaya devam edecek. Mercan resifleri gibi doğal ekosistemler ve buzullar yok olacak. Diyelim Kanada’da bir çiftliğiniz varsa iklim artık daha sıcak olacağından daha fazla mahsul alacaksınız. Ancak Texas ya da Meksika’da çiftliğiniz varsa işler kötüye gidecek. Mısır gibi ürünler artık o bölgelerde yetişmez hale gelecek. Afrika’nın bazı bölgelerinde, örneğin ekvatora yakın olan çiftçiler için felaket bir durum ortaya çıkacak. Hayatta kalmak için yeterli gıdayı bulamayacaklar. 

Yüzyılın ortasına gelindiğinde iklim değişikliği, beraberinde çok daha korkunç bir ekonomik etkiyle, Covid-19’dan beş kat fazla ölüme neden olacak diye yazmışsınız. Covid ciddi anlamda bir felaket oldu. Yine de yarattığı ölümler ve hasar yüzümüze çarpmasına rağmen, bu konuya cevap vermekte başarısız olduğumuzu söyleyebiliriz. Öyleyse çok daha soyut, ağır ilerleyen etkileri olan iklim değişikliğine karşı nasıl cevap vereceğiz? Pandemi başında, ben ve diğerleri tehlikenin boyutu hakkında uyarıda bulunduğumuzda ABD önlem almış olsaydı, bugün Avustralya ya da Japonya gibi olabilirdik; ölüm sayısı çok daha düşük seyrederdi. İklim değişikliğine cevap vermek çok daha zor çünkü hem gereken inovasyon daha büyük hem de sizin de söylediğiniz gibi olumsuz etkileri çok daha uzak bir gelecekte hissedilecek.

Pandeminin hangi yıl geleceği belirsiz. Hayatımı hiç böyle bir şeye şahit olmadan geçirebilirdim. İklim değişikliğinde ise kötü etkilerin olacağı kesin. Yine de hâlâ sorular soruluyor: Örneğin, hava dört mü yoksa beş derece mi ısınacak? Ancak emisyonları çok dramatik bir biçimde düşürmediğimiz sürece felaket garanti. 

Bir de iklim krizinin inkar edilmesi sorunu var. Geçenlerde düzenlediğim bir toplantıda bir grup yatırımcıyla konuştum ve onlara bazı sorular yönelttim. Soruları ekrana yansıttım ki izleyiciler en çok ilgi duydukları konuya puan verebilsinler. En popüler soru, “İklim değişikliği gerçek mi?” idi. Bu kişiler başarılı, iyi eğitimli, her türlü bilgiye erişimi olan insanlar. Buna rağmen hâlâ iklim krizine inanmıyorlar. Buradaki sorun nedir? Şükür ki, inkar giderek azalıyor. Artık en azından bencilce, konu hakkında kendi yararlarına olacak şekilde belirsizliği körükleyen şirketler yok. Ancak iki problemimiz var. İlki, hâlâ inkarcılar var ve özellikle de iklim değişikliğinden sakınmak için yaptığımız harcamaları minimize etmek adına onları ikna etmemiz gerekiyor. İkincisiyse inanan kesime, karşımızdaki sorunla baş etmenin ne kadar zorlu olduğunu göstermemiz lazım. Sorun yalnızca inatçı petrol ve enerji şirketlerinin yöneticilerinde değil. Hisse senetlerini şurada burada elden çıkararak ya da kullanımlarımızı biraz azaltarak anlamlı bir gelişme sergileyemeyiz. 

Kitabınızın hedef kitlesi kim? İklim değişikliğinin gerçekliğine inanan fakat fark yaratmanın neye mal olacağını anlayamayan kişiler mi? Evet, çözümün kolay olacağını düşünen insanlar için. Ya da sorunun arkasındaki kötü adamı ortaya çıkartmamızı bekleyen kişiler için. Burada ihtiyacımız bol bol bilim. Üniversiteler ve laboratuvarlardaki yetenekleri çekebilmemiz için Ar-Ge bütçelerini yükseltmemiz gerekiyor. Diğer yandan tüm bunların finanse edilmesi için harekete geçmeliyiz. Yeşil yatırım konusunda risk sermayedarlarıyla bugüne kadar kötü deneyimlerimiz oldu. İhtiyacımız olan ürünlerin süper-uzun-vadeli doğası için yapılandırılmış olan yüksek riskli sermayeye ulaşabilmemiz gerek. 

Bu konuda inkar azalıyor olabilir ama bahsettiğiniz çabalar henüz mevcut olmayan bir konsensüs gerektirecek. Çok iyi bildiğiniz gibi toplumda adreslenmesi gereken güçlü bir anti-bilim, anti-uzmanlık eğilimi var. Kısmen iklim değişikliğinden kaynaklanan orman yangınlarını ya da kasırgaları gören insanların önünde sonunda ikna olacaklarına inanıyorum. İhtiyacımız olan uzun vadeli yatırımlar konusunda genç neslin çok daha açık fikirli olduğunu düşünüyorum çünkü nasıl bir dünyada yaşayacakları konusuna kafa yoruyorlar. Ancak bir yandan da bu çaba için ihtiyacımız olan para nedeniyle diğer önemli şeylere yönelik devlet fonlarının kesileceği yönündeki söylemlerden kaçınmalıyız. 

Mevcut ürünleri ikame edecek sıfır-karbon ürünlerine ödememiz gereken ekstra miktarı tanımlamak için “green premium” ifadesini ortaya attınız. Green premium düşükse ikame ürünü kullanacağız. Yüksekse bu noktada Ar-Ge ve yatırıma gitmemiz gerekiyor. Sıfır emisyona ulaşmada ana ölçüt, bu premiumları kabul edilebilir seviyelere ne kadar indirebileceğimiz. Bunları aşağı çekebilecek inovasyonları izlersek sıfıra inip inemeyeceğimiz konusunda bize bir fikir verecek. Eğer olmuyorsa, yeni ürünler yaratmak için Ar-Ge bütçelerini daha da yükseltmemiz gerekiyor. Bu ürünler için pazar yeterli büyüklüğe ulaştığında, o zaman durum bir üst seviyeye taşınmış olacak.


Peki ya siyasi etmen? ABD’de alınan önlemlerden geri çekilen bir başkanın yerini, çevreyi korumak üzere talimat veren diğer bir başkan aldı. Eğer bir amaç birliği yoksa, hedefe nasıl ulaşacağız? Siyasete ne kadar çok bakarsanız, kaba kuvvet yaklaşımıyla green premiumları ödemeye devam etmenin ne denli kabul edilemez olduğunu o kadar açık görürsünüz. Bunu alt etmenin tek yolu inovasyon. Elbette iyi politikalara ihtiyacımız var. Daha geniş bir Ar-Ge bütçesine ihtiyacımız var. Enerji talebini azaltmak için karbon vergisine ve diğer önlemlere ihtiyaç var. Hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi yönetimler tarafından sürdürülen bir politika olan, güneş panellerine yatırım yapanlara uygulanan büyük vergi indirimleri var. Bu teşvikler öğrenme eğrisini, sübvansiyon ihtiyacının neredeyse ortadan kalktığı noktaya indirmeye yardımcı oldu. Bu para şimdi başka alanlara, batarya depolamaya, havacılıkta kullanılan yakıtlara, çelik ve çimentoya ayrılabilir. Politikalar önemli olacak ancak 2020 seçimleri öncesinde adayların vadettiği trilyonlarca dolarlık yatırım ortaya çıkacak gibi görünmüyor. Böyle bir parayı harcamak büyük bir fedakarlık. Trilyonluk değil, birkaç on milyarlık bir plan yapıp inovasyonu beslememiz gerekiyor. 

Sonuç olarak her şey inovasyona mı bağlı? İnovasyon olmadan iklim krizinden kaçınabileceğimizi sanmıyorum. Bilimin donduğunu ve politik olarak doğru önlemlerin alınması yönünde karar verilmesi gerektiğini söylersen işe yaramaz. Diğer ülkeler herhangi bir adım atmazken, örneğin Hindistan’ın karbon emisyonunu düşürmesi anlam ifade etmiyor. İnovasyon olmadan bu işi çözemeyiz. İnovasyona on milyarlar harcamak bütçede mütevazi bir oran; böylece hangi parti iktidarda olursa olsun, partilerden bağımsız olarak bu konuyu geliştirmek üzere bir konsensüse varabileceğimize inanıyorum. 

İnovasyon tedarikini nasıl yükselteceksiniz? Bazı modellerimiz var. ABD tıp alanında her yıl, Ulusal Sağlık Enstitüsü’ne 40 milyar dolar harcıyor. Bu paranın büyük bir kısmı kanser tedavisi ve diğer alanlara gidiyor. Amerika merkezli pek çok şirket, buradaki araştırmalar sonucunda geliştirilen ilaçları üretiyor. Sanıyorum şu an Kongre’de, iklime yönelik araştırma yapılabilmesi için iki partiden de destek fırsatı var. Bundan sonraki adım, risk sermayesini içeri çekmek. Yatırımcı tabanlı bir fon olan Breakthrough Energy Ventures’ın kurulmasına destek verdim. Bu fon, üniversite ve ulusal laboratuvarlarda geliştirmeye hazır projeler olup olmadığını araştırıyor. Geleneksel risk sermayelerinden daha sabırlı ve uzun vadeye odaklanan bir yapısı var. Bu yaklaşım, laboratuvardan pazara olan yolculuğu ivmelendirecek.

Karbonsuz bir gelecek yaratmak için nükleer enerjinin ne denli kritik olduğunu yıllarca dile getirdiniz. Kitabınız ise bu argümanı ihtiyatlı kullanıyor. Bu, özellikle ABD’nin nükleer enerjiyi ciddi şekilde takip etme iradesinden şüphe ettiğiniz için mi? Elektrik üretimi, rüzgar ve güneş gibi temiz kaynakların kesintili doğası nedeniyle zor. Bununla baş etmenin bir yolu, bugün sahip olduklarımızdan 20 kat daha iyi bataryalar üretmeyi başararak bir depolama mucizesi yaratmak. Ne yazık ki, büyük ihtimalle bunu başaramayacağız. Alternatif olarak nükleer füzyona odaklanabiliriz ancak bu da güvenlik anlamında toplumsal olarak büyük bir kabul problemi yaşıyor. Diğer yandan inşa edilmiş olan reaktörler de çok maliyetli ve ekonomik değil.  Ancak enerjinin de bir yerden gelmesi gerekiyor. Ve evet, kitap TerraPower’ın [Gates’in kurucusu olduğu ve başkanlığını yaptığı nükleer reaktör tasarım şirketi] reklamını yapıyormuş gibi algılansın da istemedim. Elbette oradan kazandığım her kuruş Gates Vakfı’na gidecek, paraya sıkışmış falan değilim. Kitapta, temiz enerjiye giden farklı yollar konusunda tarafsız olmak istedim. 

İklim değişikliğinde geri dönülmez bir nokta var mı? Dünyanın bir anda yanmaya başlayıp yok olması gibi bir durum yok. Mesele, ne kadar insanın öleceği ve ne kadarlık bir ekosistemin yok olacağı. Bir noktada Amazon tamamen kuruyacak ve çayıra dönüşecek. Nihayetinde kutuplardaki buzullar, kutup ayıları, mercan kayalıkları yok olacak. Ürün yetiştiremeyeceksiniz. İklim değişikliğiyle ilgili konuşanlar hep bir sihirli kırılma noktasından bahsediyorlar ama bunu bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, iklim değişikliğini göz ardı ettiğiniz sürece çevresel ve insani trajediler önünde sonunda yaşanacak. Üzücü olan şu ki, bu sistemde gecikmeler yaşanacak; emisyonları sıfıra indirdikten sonra bile, hava yaklaşık yirmi yıl boyunca daha serin olmayacak. Bu yüzden bir öncekinden daha serin bir yılda yaşama ihtimalim yok. 

Bunun küresel bir çaba olmasını nasıl sağlayacaksınız? Zor yanı, zengin ülkeler ilerleme kaydetse bile, çalışmayı daha az gelişmiş ülkeler için de çekici hale getirmemiz gerekiyor. Gelişmekte olan ülkelerde insanlar daha fazla barınmayı, daha çok elektriği ve hareket etme kabiliyetini hak ediyorlar. Hindistan gibi yerler nüfusu için daha düzgün bir yaşam standardı yaratabilmek adına halen emisyon yoğun servislere ihtiyaç duyuyor. Yani durum çok daha fazla inovasyon gücü olan, yatırım yaparak sıfır hedefine ulaşma yaklaşımı izleyecek zengin ülkelere, özellikle de ABD’ye bağlı. 

Bu konuda bireysel olarak şirketlerin yapabilecekleri neler? İşverenlerin birçok satın alma gücü var. Özel hava filoları için temiz uçak yakıtı alabilirler. Yüksek riskli, çığır açıcı şirketlere sermaye yatırımı yapabilirler. Gelişim konusunda geride durmamayı güvence altına alabilirler. 

Peki ya büyük kurumsal yatırımcılar? Karbondan çekilmelerinin yararı olmaz mı? Kesinlikle hayır. Katıldığınız kokteyl partilerde fosil yakıttan sermayeyi çekmekle ilgili konuşmak iyi bir şey olabilir. Ama bir Wall Street yatırımcısı bundan vazgeçti diye insanlar çimento kullanmayı bırakacaklar mı? Bunun altındaki teori nedir? Hiçbir bağlantı yok. Şimdi, büyük firmalar geri çekilmek yerine yatırım yaparlarsa, green premium’larla ilgili yüksek riskli inovasyonları fonlarlarsa, o zaman kazancın bir parçası olurlar.

Peki hükümetten beklentiniz nedir? Demokrasilerde vatandaşların yeşil politikaları önemsemeleri ve desteklemelerine ihtiyacımız var ki politikacılar da kendilerini bu konuda çalışmak zorunda hissetsinler. Devlet yeni ürünlere ilişkin talep yaratmazsa, örneğin daha az karbon içeren demir kullanımını yeni bir şekilde sertifikalandırma yolunu izlemezse 30 yıl içinde sıfır emisyon hedefine varamayız. 

Bireyler bu konuda fark yaratmak için ne yapabilirler? Impossible Burger gibi ürünleri ya da elektrikli arabaları satın alabilirler. Daha az materyal kullanma yoluna gidebilirler. Tüketimlerini değiştirerek temiz ürünlerin ölçek kazanmasını ve fiyatlarının düşmesini sağlayabilirler. Ayrıca seslerini, bu konuda politika üretmeye ve ihtiyacımız olan Ar-Ge fonunu sağlamaya istekli olan siyasileri seçmek için yükseltebilirler. ABD için bir dilek hakkım olsa bu, partilerin inovasyon için gerekli olan onlarca milyarın harcanmasına öncelik vermeleri olurdu.  İnsanların bu konuda konuşmalarına ihtiyacımız var.

Paylaş:

Bu içeriği beğendiyseniz daha fazlası için ücretsiz üye olun!

SEÇENEKLERİ GÖRÜNTÜLE

Sınırsız Erişime Sahip Olmanın Tam Zamanı

HBR Türkiye içeriğine bir yıl boyunca tüm platformlardan erişin!
ABONELİĞİMİ BAŞLAT

Tüm Arşive Gözatın

Paylaş