Geoff Mulgan

University College London’da profesör

“Organizasyonlar, yapay ve kolektif zekâyı bir arada kullanıyorlar.”

11 Nisan 2025, Cuma

Hisar Okulları Düşünce Okulu konferansı için İstanbul'a gelen, University College London profesörü ve Büyük Akıl adlı kitabın yazarı Geoff Mulgan ile kolektif akıl, sürdürülebilirlik ve sosyal inovasyon hakkında konuştuk.

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Büyük Akıl adlı kitabınızda ele aldığınız kolektif akıl kavramını nasıl tanımlıyorsunuz?

Dünyanın kolektif olarak akıllı hareket etmesini sağlamak ve aynı şekilde, kolektif olarak aptalca davranmasını engellemek, içinde bulunduğumuz çağın belki de en önemli meselesi, zira bu sorun, karşı karşıya olduğumuz diğer tüm sorunları doğrudan etkiliyor. Ne yazık ki bu kavram, özellikle hükümetler tarafından sıklıkla yanlış anlaşılmakta.

Aslında zekâmızın büyük bir kısmının bireysel değil, kolektif olduğu açık. Çoğumuz yalnız başımıza bir adada hayatta kalmakta zorlanırdık. Günümüzün karmaşık dünyasında ise birçok görev, tek bir bireyin kapasitesini aşıyor. Örneğin, dünyada tek başına bir iPhone ya da modern bir jet uçağı üretebilecek kimse yok; bu tür ürünler, binlerce tasarımcı, mühendis, yazılımcı ve başka uzmanların ortak akıllarının bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyor.

Bireysel zekâlarımızın bir araya getirilmesi ve bütüncül bir şekilde değerlendirilmesiyle oluşan katma değere kolektif akıl diyoruz. Bilimsel araştırmalardan Wikipedia gibi dijital platformlara kadar birçok alanda kolektif aklın somut çıktıları karşımıza çıkıyor.

Ancak kolektif akıl, ne oluşturması kolay ne de kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu. Dünyada birçok şirket, kurum ya da toplum, zeki bireylerle ve ileri teknolojilerle donatılmış olmalarına rağmen gerçekleri görmezden gelerek, yanılsamalara tutunarak ve akıldışı kararlar alarak oldukça “akılsız” şekillerde hareket edebiliyorlar.

Kolektif aklın iş dünyası açısından önemi nedir?

İş dünyası, yapay zekânın sunduğu imkanlara haklı olarak büyük ilgi gösteriyor. Ancak birçok şirket, aynı zamanda kolektif akıl yöntemlerinden de oldukça etkili biçimde yararlanıyor. Lego gibi bazı şirketler, ürün tasarımı ve geliştirme süreçlerinde tüketicilerinden yardım alıyorlar. Bazıları ise kendi çalışanlarının uzmanlıklarından istifade ederek yenilikçi karar alma süreçlerinde kolektif zekâdan yararlanıyor. Örneğin, Siemens mühendisleriyle bu yöntemleri uyguluyor ve IBM de binlerce çalışan, müşteri ve uzmanı bir araya getirerek "inovasyon partileri" düzenliyor. Kimi şirketler ise platform yönetiminde kolektif zekâyı kullanıyor: Örneğin, Meta nefret söylemlerini tespit etmek adına binlerce çalışanından yararlanıyor. Ayrıca, şirket içi işbirliğini artırmak için wiki sistemleri ve çeşitli dijital işbirliği platformları da yaygın olarak kullanılıyor. Yapay zekâ ve kolektif zekâ yaklaşımları sıklıkla bir arada hayata geçiriliyor ve bu birleşim, tek başlarına kullanıldıkları durumlardan daha etkili sonuçlar doğuruyor.

Günümüzde iş dünyasının ve toplumun karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan biri sürdürülebilirlik. Kolektif akıl bu alanda ne tür çözümler sunabilir?

Sürdürülebilirlik alanında, kolektif akıl ve sosyal inovasyon yöntemlerinin kullanımına dair oldukça fazla yenilikçi örnek var. Çünkü bu alandaki büyük dönüşümler, yalnızca teknolojiyle değil, aynı zamanda bireysel ve toplumsal davranış değişiklikleriyle de doğrudan ilişkililer. Buna örnek olarak gıda israfını azaltmayı ya da evsel enerji tüketim alışkanlıklarını dönüştürmeyi verebiliriz.

Bence en iyi örneklerden biri, en çok güneş alan küresel güney ülkelerinde güneş enerjisi kullanımını teşvik eden Uluslararası Güneş İttifakı (International Solar Alliance). Bu organizasyon veri, kanıt, bilgi ve pratik deneyimi bir araya getirerek “zekânın örgütlenmesine” güzel bir örnek sunuyor. Aynı zamanda binlerce uygulayıcıyla bilgi paylaşımı yapıyor, yatırım fonları oluşturuyor ve eğitim programları yürütüyor.

Özel sektörden de örnekler verebiliriz: Örneğin Patagonia, “Worn Wear” programı kapsamında müşterilerinden ürün dayanıklılığına dair veri toplayıp, onarım uzmanlarının içgörüleriyle birleştirerek ürünlerin ömrünü uzatıyor ve atıkları azaltıyor. IKEA’nın “Second Life” girişimi ise ürün parçaları ve malzemeleri için yeni kullanım alanları bulmayı hedefliyor ve müşterileri, tasarımcıları ve mühendisleri bir araya getirerek aksi takdirde atığa dönüşecek malzemelere yeni işlevler kazandırıyor.

Yapay zekâ ile kolektif zekâ arasındaki ilişki nedir? Dijital çözümler günümüz organizasyonel ve kurumsal sorunlarını çözmede nasıl bir rol oynayabilir?

Bir şirketin karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan biri, "neyi bildiğini bilmek" ve çalışanlarının birikimlerinden en iyi şekilde yararlanabilmek. Kolektif akıl yöntemleri, bu noktada önemli katkılar sunabilir: Bu yöntemlerin sağladığı avantajlar arasında etkili ekiplerin oluşturulması, pratik bilgilerin kararlara entegre edilmesi ve yerel bilgi birikiminden faydalanılması sayılabilir.

Microsoft’un “AI for Earth” programı bu konuda güzel bir örnek teşkil ediyor. Bu program kapsamında düzenlenen hackathonlar veri bilimcileri, çevre uzmanları ve iş dünyası temsilcilerini bir araya getirerek yapay zekâ destekli çevresel çözümler üretiyorlar. Bu süreçte kolektif akıl yöntemleri kullanılarak yaban hayatı koruma, tarımsal verimlilik ve iklim uyumu gibi alanlarda yenilikçi fikirler geliştiriliyor.

Sosyal inovasyon alanında da önemli çalışmalarınız oldu. Günümüzde tüketiciler, şirketlerden toplumsal sorumluluk üstlenmelerini bekliyor. Şirketler bu beklentilere nasıl yanıt verebilir?

ABD'de son zamanlarda şirketlerin toplumsal sorumluluk yüklenmelerine karşı çıkan bir yaklaşım öne çıksa da uzun vadede bu eğilimin yeniden güç kazanacağını düşünüyorum. Bir başka deyişle şirketlerden yalnızca kâr odaklı olmaları değil, aynı zamanda ekolojik zarara yol açmamaları ve çalışanlarıyla birlikte faaliyet gösterdikleri topluluklara değer katmaları beklenecek.

Son on yılda, “kurumsal sosyal inovasyon” alanında birçok deneye tanık olduk. Bunlara en iyi örnekler de şirketlerin, kamu kurumlarının sahip olmadığı yetkinlikleri kullanarak çözüm ürettikleri durumlar. Ruh sağlığını ele alalım. Şirketler, hükümetlere kıyasla çok daha fazla sayıda bireyle etkileşim hâlinde olduklarından kaygı ve depresyon gibi yaygın ruh sağlığı sorunlarını tespit ve müdahale etme konusunda, örneğin ruh sağlığı konusunda ilk yardım eğitimi almış personel yetiştirerek, önemli bir rol oynayabilirler.

Bir diğer örnek ise yeniden beceri kazandırma zira, yapay zekânın birçok mesleği ortadan kaldırmasıyla bu ihtiyaç giderek büyümekte. Üçüncü bir örnek olarak da finansal kapsayıcılığı sayabiliriz. Bankacılık, kredi, sigorta ve konut gibi hizmetlere erişimi olmayan topluluklara yenilikçi çözümler sunmak, sosyal hedeflerle iş hedeflerinin kesiştiği durumlara güçlü örnekler teşkil ediyor. Bu konularda dünyanın dört bir yanında ilham verici uygulamalar karşımıza çıkıyor.

Paylaş:

Bu içeriği beğendiyseniz daha fazlası için ücretsiz üye olun!

SEÇENEKLERİ GÖRÜNTÜLE

Sınırsız Erişime Sahip Olmanın Tam Zamanı

HBR Türkiye içeriğine bir yıl boyunca tüm platformlardan erişin!
ABONELİĞİMİ BAŞLAT

Tüm Arşive Gözatın

Paylaş