
Günümüzde artan ve gittikçe daha karmaşık bir hâl alan risklerin sigorta ve reasürans brokerliği sektöründe önemli değişimlere yol açtığını belirten Aon Türkiye Büyüme Stratejileri ve Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Tolga Güneş, dijitalleşme yatırımları ve sürdürülebilirlik projeleri ile iş modellerini değiştirdiklerini ifade ediyor.
Pandemiden bu yana dünya ekonomik, siyasi ve çevresel krizlerle boğuşuyor ki bu da organizasyonların karşı karşıya kaldıkları riskin muazzam ölçüde artmasına yol açıyor. Bu bağlamda sizin faaliyet gösterdiğiniz sigorta ve reasürans brokerliği sektöründe ne gibi değişimler yaşanıyor?
Çok doğru. Dünya genelinde bahsettiğiniz ekonomik, siyasi ve çevresel krizler risklerin hem artmasına hem de karmaşıklaşmasına neden oluyor. Artan ve karmaşıklaşan riskler, sigorta ve reasürans brokerliği sektöründe de önemli değişimlere yol açıyor. En önemli değişiklik, kuşkusuz sigorta ve reasürans brokerlarının risk yönetimi danışmanlığı hizmeti veren şirketlere dönüşme zorunluluğu. Bugün bütün organizasyonlar tahmin edilmesi zor, karmaşık risklere karşı daha fazla netliğe ihtiyaç duyuyorlar. Organizasyonların ihtiyacı risklerini etkili bir şekilde yöneterek sadece işlerini korumak değil, aynı zamanda da büyütebilmek. Bu noktada, sigorta ve reasürans brokerlarının risk danışmanlığı hizmetini etkin bir şekilde vermesi çok kritik ve bu da bizim yaptığımız işi dönüştürüyor.
Doğal afetlerin sıklığının ve şiddetinin dünya genelinde artması, riskleri daha karmaşık hâle getiren etkenlerin başında geliyor. Biz de Aon olarak müşterilerimize riskleriyle ilgili daha iyi kararlar almalarına yardımcı olacak raporlar yayımlıyoruz. Ocak ayında yayımladığımız “Aon Küresel Doğal Afetler Raporu’nun” bulgularına göre 2024 yılında küresel doğal afetler, özellikle ABD’deki kasırga ve şiddetli konvektif fırtınalar nedeniyle 368 milyar dolarlık ekonomik kayba yol açarken sigorta pazarının yaptığı toplam ödeme 145 milyar dolar oldu. Sigorta kültürü daha yüksek olan Amerika kaynaklı afetlerin ağırlığına rağmen, toplam ekonomik zararın ancak yüzde 40’ı sigorta pazarı tarafından karşılanabildi. Sigortasız risklerin yarattığı ekonomik zarar toplumlar, işletmeler ve hükümetler için ciddi bir mali yük oluşturmaya devam ediyor.
Öte yandan, bu yıl yayımladığımız “Küresel Sigorta Piyasası Görünümü” raporuna göre 2024 yılı, sigorta piyasasında uzun süren fiyat artışları sonrası bir dönüşüm yılı oldu ve sigorta piyasası, sigortalılar için daha avantajlı hâle geldi. Özellikle de yılın son çeyreğinden itibaren yangın sigortası piyasasında koşullar iyileşmeye başladı. İyi performans gösteren ve risklerini etkin yöneten sigortalılar için sigorta kapasitesi artarken, sigortacılar müşteriler lehine esneklik göstermeye başladı. Siber sigorta piyasasında esen olumlu hava 2024 boyunca hız kazandı. Güçlü sermaye yapısına sahip D&O sigortası (yönetici ve yetkili sorumluluk sigortası) piyasasına sigortalılar için avantajlı koşullar hakim olmaya devam etti. Sigorta piyasasında uzun süredir devam eden fiyat artışlarının ardından yaşanan bu olumlu değişimler, sigortalılar için daha avantajlı koşulların oluşmasını sağladı. Ancak, olumlu koşulların risk yönetimine önem veren şirketler için sağlandığını tekrar belirtmek isterim.
Sektörünüzün liderlerinden biri olarak, bu dönüşümlere nasıl bir yaklaşım benimsediniz? Müşterilerinize sunduğunuz ürün ve hizmetlerde ya da şirketin odağında öncelikli olarak neler var?
Aon Türkiye olarak, sektördeki dönüşümlere liderlik etme vizyonuyla çalışmalarımıza yön veriyoruz. Artan riskler karşısında müşterilerimize en iyi şekilde danışmanlık vermek ve risklerini minimize edecek alternatif stratejiler sunmak önceliğimiz. Bu doğrultuda, risk ve insan sermayesi alanlarındaki yenilikçi ürünlerimiz, dijitalleşme yatırımlarımız ve sürdürülebilirlik projelerimizle brokerlik iş modelimizi dönüştürüyoruz. Dijitalleşme konusunda, robotik süreç otomasyonu (RPA) yatırımlarımızla manuel işleri en aza indirerek operasyonel verimliliği artırıyor ve çalışanlarımızı katma değeri yüksek alanlara yönlendiriyoruz. Ayrıca, Risk Analiz Platformlarımız ile müşterilerimizin risk verilerini birlikte analiz ederek olası hasar senaryolarını ölçmelerine ve toplam risk maliyetine göre bilinçli kararlar almalarına olanak tanıyoruz. Bu platformlar, daha kapsamlı risk analizleriyle müşterilerimizin risk yönetimi ve finansman stratejilerini güçlendiriyor. Yapay zekâ ve veri analitiğini daha da ön planda tutarak risk değerlendirmesini, özelleştirilmiş çözümler ve operasyonel verimlilik üzerine yoğunlaştırıyoruz.
İklim değişikliğinin sektörümüzün üzerindeki etkilerinden bahsetmiştim. Bu çerçevede sürdürülebilirlik, stratejimizin temel taşlarından birini oluşturuyor. Artan afetler ve karmaşıklaşan riskler, şirketlerin sadece mevcut durumla başa çıkmasını değil, geleceğe yönelik daha sağlam stratejiler geliştirmesini zorunlu kıldı. Bunun yanı sıra, yüksek primler ve değişen ekonomik koşullar, brokerlik iş modelini doğrudan etkileyerek müşterilere daha kapsamlı ve yenilikçi çözümler sunma ihtiyacını ortaya çıkardı. Bizler de bu ortamda, müşterilerimizin belirsizliklerle dolu bir dünyada daha net ve doğru kararlar alabilmesi için risk yönetimi ve danışmanlık hizmetlerimizi güçlendirmeye odaklandık. 2024’ün dördüncü çeyreğinde sigorta piyasasında gözlemlenen fiyatlardaki ılımlı düşüş, artan kapasite ve esnek risk değerlendirme stratejileri gibi gelişmeler, bizim de müşterilerimizin risklerini daha etkin yönetmelerine olanak tanıyan stratejiler geliştirmemizi sağladı. Örneğin, yangın sigortalarında iyileşen koşullar ve siber sigortalardaki olumlu hava, müşterilerimize daha avantajlı teminat limitleri ve esnek muafiyet seçenekleri sunmamıza imkan tanıyor. Doğal afet kaynaklı kayıplara rağmen sigortacıların sermaye yapılarındaki güçlenme ve esnek yaklaşımları, bizim de müşterilerimize yeni fırsatlar yaratmamıza olanak sağladı.
Aon olarak müşterilerimizin stratejik hedeflerine ulaşmalarını desteklemek için piyasa koşullarındaki avantajları en iyi şekilde değerlendiriyoruz. Örneğin, siber ve D&O sigortalarında rekabetin yoğun olduğu bölgelerde muafiyet indirimleri ve genişletilmiş teminatlar sunarken, emlak sigortasında uzun vadeli anlaşmaları teşvik ediyoruz.
Böylesine bir konjonktürde finansalları yönetmek her şirket için önemli bir meydan okuma. Bu bağlamda kısa süre önce “CFO Yol Haritası” başlıklı bir araştırma yaptınız. Çalışmanın öne çıkan noktalarından biri günümüz iş dünyasında finansal büyümenin yeterli olmadığı ve büyümeye çok boyutlu bir açıdan bakılması gerektiği. Bunu açabilir misiniz?
“CFO Yol Haritası: Çok Boyutlu Büyüme için Daha İyi Kararlar” raporumuzda günümüz iş dünyasının dinamik ve hızla değişen yapısına dikkat çekiyoruz. Geleneksel finansal büyüme metriklerine odaklanmanın artık sürdürülebilir başarı için tek başına yeterli olmadığını gözlemledik; çünkü iş dünyası, yalnızca kısa vadeli kâr odaklı bir yaklaşımla değil, daha uzun vadeli sürdürülebilir büyüme odağı ile ele alınması gereken çok boyutlu bir ekosistem hâline geldi. Raporumuzdaki CFO’ların yüzde 81’i son beş yılda büyüme anlayışlarının önemli ölçüde değiştiğini belirtiyor ki bu, finans liderlerinin sadece gelir ve kâr gibi finansal göstergeleri değil, aynı zamanda çevresel, toplumsal ve organizasyonel faktörleri de hesaba katarak stratejik kararlar almaya yöneldiğini ortaya koyuyor. Çok boyutlu büyüme, finansal performansı sürdürülebilirlik metrikleriyle, toplumsal değişimlerle ve pazar trendleriyle birleştirerek şirketlerin uzun vadeli dayanıklılık ve değer yaratımını sağlamasını hedefliyor. Örneğin, raporumuzda finans liderlerinin yüzde 34’ünün önümüzdeki yıllarda çevresel ve sosyal göstergelerin finansal karar alma süreçlerine daha fazla dahil edileceğini düşündüğünü görüyoruz. Bu, büyümeyi yalnızca bilanço rakamlarıyla sınırlı tutmak yerine, risk yönetiminden insan sermayesine, yenilikçilikten çevresel sürdürülebilirliğe kadar geniş bir yelpazede ele almanın bir zorunluluk hâline geldiğini gösteriyor. Biz Aon olarak, bu çok boyutlu yaklaşımın, şirketlerin karmaşık risk ortamlarını yönetmelerine, yenilikçi fırsatları keşfetmelerine ve uzun vadede hissedar değerini artırmalarına olanak tanıdığını düşünüyoruz. Bu bir maraton, kısa vadeli bir yarış değil, dolayısıyla raporumuzda sunduğumuz yol haritası ile CFO’ların uzun vadeli başarıyı dinamik bir şekilde inşa etmelerine rehberlik etmeyi amaçlıyoruz.
CFO’ların da büyüme ve başarı tanımlarının evrildiğini görüyoruz. Şirketler başarıyı ölçmek adına finansal ölçütler dışında hangi kriterleri kullanıyorlar?
CFO’ların başarıyı ölçme yaklaşımlarındaki dönüşümü de net bir şekilde gözler önüne serdiğimiz raporumuzda, araştırmaya katılan CFO’ların yüzde 67’si başarının yalnızca finansal metriklerle ölçülemeyeceğini ifade ediyor ki bu, geleneksel kısa vadeli kâr odaklı bakış açısının ötesine geçildiğini kanıtlıyor. Finans liderlerinin yüzde 49’u, finansal olmayan metriklerin büyüme stratejilerinde önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Peki, bu finansal olmayan metrikler nelerdir? Raporumuz, şirketlerin artık çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) faktörlerini, çalışan refahını, iş gücü esnekliğini ve inovasyon kapasitesini değerlendirdiğini gösteriyor. Örneğin, sürdürülebilirlik entegrasyonu kapsamında yenilenebilir enerjiye geçiş veya döngüsel ekonomi modelleri gibi çevresel etkiler, uzun vadeli değer yaratımı için kritik hale geliyor. Aynı şekilde, çalışan memnuniyeti, yetkinlik gelişim süresi, işe alım ve elde tutma oranları gibi insan sermayesiyle ilgili göstergeler, organizasyonların başarısını ölçmede ön planda yer alıyor. Raporda, finansın artık sadece kârlılığı değil, şirketlerin amaç odaklı stratejilerini de yönlendiren bir güç hâline geldiği vurgulanıyor; bu da başarı tanımının, topluma ve çevreye sağlanan fayda gibi daha geniş bir vizyonla şekillendiğini gösteriyor. CFO’lar, bu metrikler aracılığıyla hem riskleri daha iyi yönetiyor hem de şirketlerin toplumsal ve çevresel beklentilere uyum sağlayarak rekabet avantajı elde etmesini sağlıyor. Bu çok boyutlu bakış açısı, başarıyı yalnızca rakamlarla değil, aynı zamanda şirketin ekosistemdeki etkisiyle ölçmeyi mümkün kılıyor.
Raporda CFO’nun rolünün ve daha genel anlamda finans fonksiyonunun evrildiği belirtiliyor. Bu değişimden ve sebeplerinden bahsedebilir misiniz?
Finans liderlerinin ve finans fonksiyonunun geçirdiği evrimi detaylı bir şekilde ele aldığımız raporumuzda, CFO’ların rollerinin değişimini tetikleyen beş temel neden sıralanıyor. Bu başlıkları şu şekilde açabiliriz. Amaç odaklı liderlik: Finans, artık sadece kârlılığı değil, şirketlerin amaç odaklı stratejilerini de yönlendiren temel bir güç hâline geldi. CFO’lar, kâr ile amacı dengeleme konusunda kilit bir rol üstleniyor. Stratejik ortaklıklarla etki yaratmak: CFO’lar, sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk konularında liderlik yaparak finansı, sosyal ve çevresel etkiyi güçlendiren önemli bir iş ortağı konumuna taşıyor. Sermayeye daha geniş erişim: Artan sermaye olanakları, CFO’ların sermaye tahsisi, risk yönetimi ve finansal stratejiye daha fazla odaklanmasını gerektirerek büyüme ve değer yaratımını destekliyor. ESG’nin finansla entegrasyonu: ESG’nin iş dünyasındaki etkisi giderek büyürken, finans da çevresel ve sosyal metrikleri içerecek şekilde evriliyor. Karmaşıklaşan iş ortamı: CFO’lar, giderek daha karmaşık hâle gelen iş dünyasında stratejik risk yönetimi, uyumluluk ve veri analitiğini etkin bir şekilde yönetmek zorunda kalıyor. Bu değişimlerin temel sebebi ise günümüzün iş ortamında şirketlerin yalnızca finansal başarıyla ayakta kalamayacağı gerçeği. CFO’lar, bu yeni rolde riskleri yönetmek, yenilikçi fırsatları keşfetmek ve uzun vadeli sürdürülebilirlik sağlamak için çok boyutlu bir yaklaşım benimsemek zorunda. Raporumuz, finans fonksiyonunun artık bir maliyet merkezi olmaktan çıkıp, şirketin stratejik hedeflerini destekleyen ve topluma uyum sağlayan bir güç haline geldiğini ortaya koyuyor.
Sizce organizasyonlar çok boyutlu büyümeye yönelik nasıl bir yaklaşım benimsemeliler?
Çok boyutlu büyüme, birbirini tamamlayan stratejik alanları bütüncül bir yaklaşımla ele almayı gerektiriyor. Bu bağlamda organizasyonların ilk olarak hedef odaklı risk yönetimini benimsemeleri gerekiyor. Şirketlere özel sigorta çözümleri ve siber güvenlik önlemleriyle risk yönetimini güçlendirmek, böylece gelişen tehditlere karşı korunmayı optimize etmek gerekiyor. İkinci olarak, bütüncül sermaye stratejileri geliştirmeliler. Risk dağılımını çeşitlendirmek, birleşme ve satın alma (M&A) finansmanını yeniden değerlendirmek ve sigorta sermayesini optimize ederek dayanıklılığı ve uzun vadeli sürdürülebilirliği artırmak kritik önem taşıyor. Bunların dışında çevik işgücü gelişimi de önemli bir alan. Beceri odaklı işe alım, gig ekonomisini benimseme ve çalışan refahını önceliklendirme yoluyla esnek ve dirençli bir işgücü oluşturmak, organizasyonların adaptasyon kapasitesini yükseltiyor. Dördüncü sırada sürdürülebilirlik entegrasyonunu sayabiliriz. ESG faktörlerini finansal performansla entegre etmek, yenilenebilir enerjiye geçiş yapmak ve döngüsel ekonomi modellerini benimseyerek çevresel etkiyi en aza indirirken uzun vadeli değer yaratmak gerekiyor. Beşincisi ise veri odaklı inovasyon yapmak. Veri analitiği ve yapay zekâya yatırım yaparak bilinçli karar alma süreçlerini desteklemek, operasyonları optimize etmek ve dijital dönüşümde rekabet avantajı kazanmak şart. Bu yaklaşım, organizasyonların yalnızca finansal metriklerle değil, aynı zamanda insan sermayesi, çevresel etki ve inovasyon gibi boyutlarla büyümeyi hedeflemesini sağlıyor.
Risk ortamı her geçen gün daha da karmaşık bir hâl alıyor. Bu bağlamda, liderleri bekleyen finansal, organizasyonel ve toplumsal riskler neler? Önümüzdeki dönemde şirketlerin bu bağlamda ne gibi adımlar atmaları gerekecek?
Günümüzde risk ortamı yalnızca daha karmaşık değil, aynı zamanda daha öngörülemez bir hâle geldi. Finansal açıdan bakıldığında, şirketler küresel ekonomik belirsizlik, artan faiz oranları, sermaye erişiminde yaşanan dalgalanmalar ve enflasyonist baskılarla mücadele ediyor. Ayrıca finansal piyasaların yüksek oynaklığı, şirket değerlemeleri üzerinde baskı yaratıyor. Bu nedenle likidite yönetimi, sermaye tahsisi ve uzun vadeli finansal dayanıklılığın sağlanması kritik önemde diyebilirim. Organizasyonel düzeyde ise en büyük tehditler arasında siber güvenlik açıkları, veri gizliliği ihlalleri ve dijitalleşmeye uyum sağlama zorlukları yer alıyor. Özellikle birleşme ve satın alma süreçlerinde BT risklerinin göz ardı edilmesi, önemli itibar ve mali kayıplara yol açabiliyor. Bunun yanında, yetenek kazanımı ve elde tutma, organizasyonel esneklik ve çalışan bağlılığı gibi konular da liderlerin stratejik gündeminde üst sıralarda yer alıyor. Toplumsal risklere geldiğimizde ise ESG regülasyonları, iklim değişikliği, iş ortakları beklentilerindeki dönüşüm ve kurumsal sosyal sorumluluk gibi alanlarda atılacak adımlar artık sadece itibarı değil, doğrudan yatırımcı güvenini ve şirketin büyüme potansiyelini etkiliyor.
Bu riskler karşısında hazırlıksız olmak, yalnızca finansal sonuçlar açısından değil, markanın geleceği açısından da tehdit oluşturuyor. Şirketlerin bu çok katmanlı risk ortamına hazırlıklı olabilmesi için atması gereken adımlar oldukça net: Birincisi, hedefe odaklı ve kişiselleştirilmiş risk yönetimi stratejileri benimsemek gerekiyor. İkincisi, siber dayanıklılık başta olmak üzere dijital tehditlere karşı güçlü savunma mekanizmaları kurulmalı. Üçüncüsü, ESG kriterleri yalnızca bir uyum çerçevesi olarak değil, büyümenin ayrılmaz bir parçası olarak stratejik planlara entegre edilmeli. Son olarak, iş gücü esnekliği, çalışan refahı ve kurum kültürü gibi "insan sermayesi" unsurlarına yatırım yapılmalı. Bu sayede şirketler sadece risklere karşı dayanıklı hâle gelmekle kalmaz, aynı zamanda bu riskleri fırsata dönüştürerek çok boyutlu ve sürdürülebilir bir büyüme modeline geçiş yapabilirler Biz de Aon olarak, bu karmaşık risk ortamında liderlere rehberlik ederek, riskleri fırsata çevirmelerine ve uzun vadeli dayanıklılık inşa etmelerine destek olmayı hedefliyoruz.