Gençlerin Perspektifinden’in yeni konuğu; gençlik yıllarına birçok hatayı, başarıyı ve başarısızlığı harmanlayarak dahil etmeye çalışan bir girişimci: Berkay Uzuner. Bu röportajımızda Berkay; giriştiği işlerden, aldığı inisiyatiflerden başlayarak kendi girişim yolculuğuna doğru giden hikayesini bizlerle paylaştı. Onun yolculuğundaki etkilendiği noktaları, denediklerini ve bazen yanıldıklarını, kırılım noktalarını, ümitlerini ve hedeflediklerini öğrenmek üzere Berkay Uzuner’i tanıyalım!
Berkay Uzuner kimdir? Bize biraz kendinden bahseder misin?
Nasılımdan bahsetmeden önce, kısaca nedenimden bahsetmek isterim. Çünkü beni asıl anlatacak cümlelerin yaptıklarımdan ziyade, nedenlerim olduğuna inanıyorum.
Berkay Uzuner, dünyada değer yaratmayı, tarihe iz bırakmayı ve akranlarına ilham olmayı hedefleyen; bunu yaparken de çevresindeki insanlarla birlikte öğrenen ve gelişen 22 yaşında bir genç.
Üniversiteyi, yani İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği’ni kazandığımda henüz nedenimi bulamamıştım. İlk senemde OTOKON’da ufak tefek etkinliklere katıldım ve basit görevler aldım. Ardından İTÜ Robot Olimpiyatları’nın organizasyon koordinatörü olarak seçildim. Nedenlerimden birini, yani dünyada değer yaratma hazzını, ilk olarak bu görevde aldım. Bir sonraki dönem, senede onlarca etkinlik düzenleyen ve bu sayede binlerce gencin hayatına dokunan OTOKON’un eş başkanı olarak seçildim. Ekip olarak her zaman hedefimiz, mevcut olanı geliştirmek ve yapılmayanı yapmaktı. Bu noktada benzer vizyona sahip arkadaşlarla çalışmak işleri herkes adına çok kolaylaştırıyordu. Hayatım boyunca unutmayacağım etki odaklı 1,5 yıl geçirdik. Bu görevin ardından da OTOKON’un denetim kuruluna geçiş yaptım ve elimden geldiğince yeni ekibe destek veriyorum.
Yine aynı dönemde yarattığım etkiyi genişletmek ve yaşam alanımda, yani okulda bir şeyleri değiştirmek istedim. Böylece de Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği bölüm temsilciliğine aday oldum ve seçildim. Görevim boyunca bölümdeki sorunları tespit edip bu sorunları çözmek adına akranlarımla birlikte çalıştım. Aslında bu duruma dönüp baktığımda, sonrasında yapacağım girişimime de ufak bir spoiler olduğunu fark ediyorum.
Bu noktada hayatımda bir kırılma noktası oldu. O ana kadar stajlarla, proje takımlarıyla ve lab çalışmalarıyla kendimi geliştirdiğim mühendislik hedefimden vazgeçtim ve girişimciliğe ilk adımımı attım. Dört kişilik bir ekiple birlikte mevcut adıyla ‘’Milu’’, o zamanki adıyla Kentimiz’i kurduk.
Bu tarihten birkaç ay sonra da 23 Yetenek Derneği ile birlikte akran eğitimi üzerine sosyal bir girişim olan Peers’ı kurduk. Başarılı bir prototip çalışma yaptıktan sonra girişimi sonlandırdık diyebilirim. Ancak orada da akranlarımın hayatına dokunmak ve bir sosyal girişim geliştirmek benim için çok kıymetliydi.
Son olarak da bir Girişimcilik Vakfı Fellow’uyum. GirVak’ın “Türkiye’de girişimcilik ekosisteminin önündeki engelleri kaldırma” vizyonunu benimsiyorum ve bu yönde çalışmalar yapıyorum.
Berkay, üniversite yılların boyunca girişimcilikle ilgilenmişsin. Bir üniversite öğrencisinin giriştiği işlerde destek alabilmesi için Türkiye’de girişimcilik ekosistemini nasıl değerlendiriyorsun? Girişimine üniversite senelerinde başlamanın ne gibi avantaj ve dezavantajlarını gördün?
Bu son zamanlarda arkadaşlarımla sıklıkla konuştuğum bir konu. Ülkemizin dinamiklerinin getirdiği birçok farklı avantaj ve dezavantaj var. Ben iyi tarafıyla başlamak istiyorum.
Atamızın da dediği “Tüm umudum gençliktedir.” sözünün ülkemizde oldukça benimsendiğine inanıyorum. Örneğin genç bir girişimci olarak bizden tecrübeli girişimcilerden yardım istediğimizde her zaman ellerinden geleni yapıyorlar. Belki onlarca defa bu pozitif görüşmeleri yaşamama rağmen 1 tane bile aksi durum hatırlamıyorum. Bu noktada ben de ekosisteme yeni giren arkadaşlarıma elimden geldiğince mentorluk vererek destek oluyorum. Hatta bu mentorluk süreçlerini daha düzenli ve geniş çaplı yapabilmek için ilerleyen aylarda bir topluluk kurma planım var. Bunun için de araştırmalarıma başladım. Çevremdeki birçok insanın da benzer düşüncelere sahip olduğunu fark etmem beni bu noktada harekete geçirdi.
Ek olarak “hata yapma lüksünden” bahsetmek istiyorum. Bir üniversite öğrencisi olarak sektör, iş ve hayat tecrübemiz belli noktalarda yeterli olmuyor ve girişimcilik serüvenlerimizde bol bol hata yapıyoruz. İşte girişimciliğe üniversite yıllarında atılmamın en güzel yanı da bu. Denemekten, yanılmaktan, düşmekten ve kalkmaktan çekinmemeliyiz. Her zaman hatalarımızdan ders almalı, daha çok çalışmalıyız. Çünkü en nihayetinde hata yapmamız gereken yaşlardayız.
Tabii, her şey bu kadar olumlu değil. Dezavantajlarından bahsedecek olursam da başladığım yerden devam edebilirim. Yine ülkemizin dinamikleri sebebiyle zaten oldukça riskli bir hayatımızın olması ekstradan girişimcilik gibi temelinde risk yatan bir ekosisteme dahil olmayı zorlaştırabiliyor. Çok iyi girişimci olabilecek gençler bu yolu hiç denemeden başka alanlara kayıyor. Tabii ki girişimci olmak bir zorunluluk değil, bir seçenek ancak yine de önemli potansiyellerin kaybolduğunu düşünüyorum.
Son olarak sürekli büyüyen bir ekosistem olmasına rağmen, girişimcilik kültürünün henüz toplumumuzda yerleşmediğini düşünüyorum. “Girişimci” deyince insanlarda doğru kişi canlanmıyor. Toplumsal bir anlayış için biz de kendimizi daha iyi anlatmalıyız.
Sen girişimine etki odaklı bir yapı kazandırmaya çalışırken, nelerden besleniyorsun? Kendin de öğrendiklerini topluma kazandırmaya çalışırken neler yapıyorsun?
Bu sorunun çok temel bir cevabı var: Etki odaklı insanlar. En başta da belirttiğim gibi insanlarla birlikte çalışmayı seviyorum. Etki odaklı bir yapı kurarken de, etki odaklı insanlarla çalışıyorum. Bu insanların bulunduğu yerler; yani dernekler, topluluklar, üniversite kulüpleri ve bilinçli şirketler bu yolda en önemli paydaşlarımız. Bireysel olarak da benzer dertleri olan insanlardan aldığımız mentorluklar, etkimizi büyütmek adına çok öğretici oluyor. Yaptığımız işin ne kadar değerli olduğunu biliyoruz ve bunu çevremize de başarılı bir şekilde aktardığımız için aldığımız dönüşler bu etkiyi sürekli büyütmemizi sağlıyor.
Ben de tüm bu süreçlerde öğrendiklerimi topluma geri vermeye çalışıyorum. GirVak kültürünün bir parçası olan “giveback” beni oraya getiren en önemli değerlerimden biri. Bu bağlamda öğrenmeye ve öğretmeye her zaman açım. Çeşitli kulüplere verdiğim eğitimler, yaptığım sunumlar, verdiğim bireysel mentorluklar hep bu neden doğrultusunda yaptığım işler. Bir önceki soruda da belirttiğim gibi bu etkimi büyütmek adına bazı planlarım var.
Bize biraz kurucu ortağı olduğun Milu’dan bahseder misin? Bu girişimin hikayesi nereden doğdu?
Yolculuğumuz İTÜ Girişimcilik Kulübü’nün 18 Aralık-25 Aralık 2021 tarihleri arasında düzenlediği Innovation Boost isimli “Akıllı Şehirler” temalı bir girişimcilik yarışmasında başladı. 4 kişilik bir ekip halinde bir araya geldik ve ilk defa yarışma esnasında tanıştık. Çok hızlı bir şekilde takım uyumumuzu sağladık ve onlarca farklı fikri ortaya attık. En sonunda “Kentimiz” ismiyle birlikte vatandaşların sorunlarını paylaştığı ve diğer vatandaşların da bu sorunları oylayarak en önemli sorunları gündeme getirdiği fikri seçtik. En başından beri amacımız; çevremizdeki sorunların çözümüne yeni bir yol getirmek, bir inovasyon yaratmaktı.
Süreç boyunca hiç durmadık ve fikrimizi geliştirmeye, iyileştirmeye devam ettik. Bu doğrultuda vizyonumuzu genişlettik ve bu devrimi yeni özelliklerle birlikte belediyelere ek olarak kampüslerde, şirketlerde, derneklerde ve en önemlisi globalde de yaratmaya karar verdik. Bu nedenle isim, logo ve renk değişikliğine giderek “Milu” ismiyle birlikte yeni bir kimlik kazandık.
Sonuç itibarıyla Milu; bireylerin, belediyelerin, şirketlerin ve derneklerin toplumumuzu geliştirmek adına bir arada çalıştığı “sorun çözen sosyal medya” haline geldi.
Şu anda 12 kişilik büyük bir ekibimiz var. Her birimiz girişimin yaratacağı etkinin potansiyelini görebiliyoruz ve buna ulaşabilmek için çok çalışıyoruz. Tüm mağazalardaki mobil uygulamız ile birlikte şu anda İTÜ Ayazağa kampüsünde pilot çalışmamızı yürütüyoruz. İkinci dönemin başlangıcıyla birlikte rektörlük tüm iletişim kanallarında Milu’yu duyuracak ve böylece biz de lansmanımızı yapmış olacağız. Ayrıca paydaşlık ve çözüm ortaklığı noktasında çeşitli işbirlikleri yaptık ve bu sayıyı artırma hedefindeyiz. Aynı şekilde pilot bölgelerimizi genişletme konusunda görüşmelerimiz sürüyor ve yakın zamanda size güzel haberlerle gelebiliriz.
Sorunlara uçtan uca çözümler inşa edebilmek için Milu’da nasıl bir organizasyon hedefliyorsunuz? Bunun için ne gibi paydaşlıklar gerçekleştiriyorsunuz?
Aslında her paydaşımız için aynı amaç doğrultusunda farklı yöntemlerimiz var. Tabii ki en nihayetinde çevremizdeki sorunların çözülmesini ve yaşam alanlarımızın hem çevresel hem de sosyal olarak iyileşmesini hedefliyoruz.
Vatandaşlar sürecin sorun tespit ve gündem kısmını üstleniyor. Böylece halkın sorunlarını halkın ağzından şeffaf bir şekilde belirlemiş oluyoruz. Ayrıca buna ek olarak, Milu’da derneklerle birlikte sosyal sorumluluk çalışmaları düzenleyerek bu sorunların çözümünde ellerini kirletmek isteyen vatandaşlarımıza alan açıyoruz.
Buradan da derneklere devam edebilirim. Aslında dernekler her zaman yaptığı işi yapıyor, yani toplumu iyileştiriyor. Biz de onlara bilinçli insan ve bilinçli şirket kaynağı sağlıyoruz.
Şirketler kaynaklarını bu sosyal sorumluluk çalışmalarına destek olmak için kullanıyor. Aslında kısaca toplumdan aldıklarını, topluma geri veriyorlar.
Belediyeler ise temel sorun çözücü rolünde diyebiliriz. Onlar da her zaman yaptıkları işi yapıyorlar ancak geleneksel yöntemlerin aksine, artık yalnız değiller. Oluşturduğumuz sistem sayesinde toplumdaki tüm paydaşlardan destek alıyorlar. Paydaşların birlikte çalışacakları bir ortam yaratarak her bir paydaşın maksimum etki yaratmasını sağlıyoruz.
Uluslararası olarak da alanın ve girişimcilikle ilişkili programlara katılım sağladın. Bunlar lokalden globale, globalden de lokal ölçekte yapılabileceklere dair nasıl bir bakış açısı kazanmanı sağladı?
En basit açıklamasıyla girişimciler insanlık için değer üretir. Bu nedenle yaptığımız işin temel nesnesi olan “insanları” tanımalıyız. Katıldığım tüm programlarda farklı kültürleri, bakış açılarını, problemleri ve çözüm yöntemlerini tanımaya çalıştım. Örneğin İtalya’daki gençler ne düşünüyor, ne giyiyor, neyden zorluk çekiyorlar, en iyi neyi yapıyorlar veya en çok neyi istiyorlar… Bu soruları cevaplamak için gözlem yapmak, iletişim kurmak ve hatta onlarla birlikte yaşamak gerekiyor. Dünyada bilmediğimiz veya görmediğimiz bu kadar çok şeyin olması, insana hem korkutucu hem de ilham verici geliyor. Korkutucu, çünkü öğrenilecek çok şey var. İlham verici, çünkü öğrenilecek çok şey var. Global veya lokal fark etmeksizin korkmadan bu ilhamı aradım. Bu soruları çevremden edindiklerimle cevaplamaya çalıştım. En nihayetinde amacım, her senaryoda global ve lokal düşünebilme yetkinliğine sahip bir genç olabilmek.
Son olarak bu röportajı okuyan akranlarına bir çağrın var mı?
Üretmek, üretmek, üretmek… Yaptığımız iş ne olursa olsun üretken olmamız gerektiğine inanıyorum. Geleceği şekillendirecek olan biz gençlerin toplum için yapması gereken bir numaralı iş bu. Hayatın akıcılığına ve monotonluğuna kendimizi kaptırıp sıradanlaşabiliyoruz. Bunun aksine biz hayatın akışını değiştiren, insanları monotonluktan çıkaran kişiler olmalıyız. Tabii çalışırken de genç olduğumuzu unutmamalıyız. Bazen kendimizi hedeflerimize o kadar kaptırıyoruz ki, gençliğimizi yaşamayı unutuyoruz. Sonuçta bir kere genç olacağız. Elimizden geldiğince bu zamanların hakkını vermeli, iş ve sosyal hayat arasındaki dengeyi iyi kurmalıyız. Kitap okumak, müzik dinlemek ve film izlemek gibi çok kolay yapılabilen bazı aktivitelerle ruhumuzu beslemeliyiz.
Son olarak da çok çalışalım ve pes etmeyelim demek isterim. Yolumuz uzun ve başarısızlıklarla dolu. Ancak bu başarısızlıklardan ders almak ve onları tecrübeye çevirip başarılı olma yolunda kullanmak bizim elimizde.