Covid-19 karşısında hepimizin aynı fırtınada ama farklı gemilerde olduğumuz söyleniyor. Diğer bir deyişle pandemi fiziksel, ekonomik ve psikolojik olarak bazıları için diğerlerinden daha şiddetli olabiliyor. Bazılarımız ölüm ve hasardan orantısız pay alan daha yoksul mahalleler ya da azınlık yerleşimlerinde yaşıyoruz. Bazılarımız temel ihtiyaç sektörlerinde çalışan, fiziksel olarak risk altında ve duygusal olarak tükenmiş işçileriz. Bazılarımız ücretsiz izine çıkarıldık ve ekonomik olarak hayatta kalma mücadelesi veriyoruz. Yine birçoğumuz beklenmedik bir şekilde iş güvencesizliğiyle karşı karşıya kalmış kıdemli yöneticiler olabiliriz. Bazılarımızın hayatlarıysa pandemiden çok az etkilendi.
Bu fırtınada kendimizi ister bir salda ya da bir yatta bulmuş olalım başkalarıyla bağlantı kurma ihtiyacı (özellikle krizler sırasında) insanlığın ortak özelliğidir. Hükümetler, meslek örgütlerimiz ve iş çevremiz bize bir miktar destek sunabilse de bu kurumsal güvenlik ağları genellikle çok deliklidir ve çalkantılı dönemlerde, örneğin işimizi kaybettikten sonra, bu deliklerden düşmek çok kolaydır. Kriz dönemlerinde bu delikleri kapatıp bizi mali ve duygusal serbest düşüşlerden koruyansa kişisel bağlantılarımız; yani dost, aile, meslektaş ve tanıdıklarımızdır.
Pandemi öncesinde yürüttüğümüz araştırmalarda yüksek ve düşük sosyoekonomik statüdeki insanların işleri tehdit altında olduğunda (iş istikrarının daha yüksek olduğu duruma kıyasla) networklerini harekete geçirmek konusunda nasıl farklılaştıklarını ele almıştık. Hem geniş kapsamlı ulusal anket verilerini inceleyerek hem de yaptığımız bir deney aracılığıyla tehditkar durumların ekonomik olarak farklı durumlardaki insanların arkadaş, akraba ve tanıdıklardan oluşan kendilerine özgü yapılar inşa etmeye nasıl ittiğini incelemiştik. Şimdi de karşımızdaki krizin getirdiği benzersiz zorluğu bu bulgulardan yola çıkarak ele alıyoruz: Özellikle fiziksel mesafelenmenin getirdiği engeller karşısında sosyal bağlantılardan nasıl destek alıyor ve bunları nasıl güçlendiriyoruz?
Covid-19 pandemisi sırasında iş kaybına verilen iki farklı tepkiyi ele alalım. Arizona State University’den yeni mezun ve pazarlama teknolojisi şirketi Student Beans’te içerik üreticisi olarak çalışan Brianna Davis aniden işten çıkarıldı. Brianna bu durumu hemen LinkedIn networküne duyurdu, hem manevi destek hem de sektörden birkaç bağlantı sağlandı. Biz bu tepkiye kişinin iç çemberinin ötesine “genişleyen” ya da büyüyen networkler diyoruz.
Diğer yanda Tara Burns, Cleveland’da pandemi nedeniyle kapanan bir restoranda aşçıydı. İşini kaybettiğinde tepkisi iç çemberine dönmek oldu: Onu “ikinci ailesi” olarak gören, restorandaki bozulacak zerzevatları eve götürmesine izin veren ve işsizlik maaşına başvurmasına yardım eden yöneticiler, maddi destek sunan arkadaşlar ve anlayışlı bir ev sahibi. Biz buna “kapanma” ya da daha küçük ve sıkı networklere doğru çekilme diyoruz.
Araştırmamızda insanların kriz durumlarında neden genişlediğini ya da kapandığını ve sosyoekonomik statünün buna etkisi olup olmadığını incelemek istedik. İlk olarak Genel Toplum Anketi (ABD nüfusu içinden büyük ve temsil niteliği taşıyan bir örneklem) verilerini analiz ettik. İşleri tehdit altında olan düşük statüdeki insanların kapanma (daha küçük, daha kısıtlı networklere yönelme), yüksek statülü kişilerinse genişleme (daha büyük, daha kısıtsız networklere yönelme) eğiliminde olduklarını gördük. Bu örüntüleri bir deneyle de doğruladık. İki grup da işlerini kaybetmenin kendilerini aynı derecede tehdit altında hissettirdiğini söylemesine rağmen tepki olarak networklerinin farklı kesimlerine başvurdular.
Peki bu içgüdüsel tepkiler neden önemli? Kriz durumlarında hepimiz iç çemberimiz tarafından rahatlatılmaya ihtiyaç duyarız. Fakat Brianna gibi daha yüksek sosyoekonomik statüye sahip bireyler daha yeni bilgiler ve fırsatlara sahip kişilerle temasa geçmek üzere networklerini genişletiyor ve Mark Granovetter’ın zayıf bağların gücü üzerine araştırmaları bu kişilerin kendilerini tehditlerden uzaklaşacak şekilde konumlandırdıklarını öne sürüyor.
Peki neden daha yüksek statülü kişiler tehdit altındayken networklerini genişletmeye daha meyillidir? Tamamlayıcı araştırmalarımız statü sahibi kişilerde olduğu gibi çevrelerinin kendi kontrolünde olduğunu düşünen insanların sosyal konfor alanlarının dışına, yani yakın arkadaş ya da akrabalarına kıyasla onları görmezden gelme ve reddetme olasılığı daha yüksek kişilere özgüvenli bir şekilde ulaşabildiklerini gösterdi. En yoksulların hesaplamaları da öğrenilmiş deneyimlere dayalıdır. UC Berkeley profesörü Sandra Susan Smith’in araştırmaları daha yoksul Afrikalı Amerikalıların daha yüksek statülü bağlantılarından destek almakta zorlandıklarını, bu bağlantıların potansiyel olarak güvenilir olmayan adaylar tavsiye ederek kendi itibarlarını riske atmak istemediklerini gösterdi. Bu bir damgadır: Yoksul kişinin de bağlantıları vardır fakat bağlantıları adlarının onunla anılmasını istemedi.
Bu kriz hepimiz için özgün zorluklar getirmiş olsa da hepimiz kendi ilişkilerimize tutunuruz. Bu zor zamanlarda durumumuz ne olursa olsun destek networkleri geliştirmek için aşağıdaki dört öneriyi değerlendirmenizi tavsiye ederiz.
En güçlü bağlarınızı pekiştirin.
Şu anda sosyal mesafelenme en yakın bağlantılarımızla bile destek alışverişini kısıtlıyor. Doğum günleri, düğünler, doğumlar ve diğer önemli olaylar görüntülü aramalarla kutlanıyor. Bu da insanları uzak mesafeden bile olsa bağ kurmak için yaratıcı yollar bulmaya itiyor. Bu engellere rağmen bu kriz bize en güçlü bağlarımızı sağlamlaştırmak için eşsiz bir fırsat sunuyor. Adam Grant’ın verme üzerine çalışmaları, özellikle de vericilerin uzun vadede kazanç elde etme ihtimallerinin daha yüksek olduğu çıkarımı, içinde bulunduğumuz durumda özel bir önem kazanıyor. Örneğin arkadaşımızın eşi kanser hastası ama 90 yaşındaki komşuları için market alışverişi yapıyor. Böylesi özverili cömertliklerle ilgili sayısız hikaye duyduk. İhtiyaç zamanlarında cömertlik güçlü bağlarınızı pekiştirir, ömür boyu karşılıklı yardımlaşmanın tohumlarını eker.
Networkünüzü genişletin.
Genişletme yetimiz de kesintiye uğradı. Öğrenciler işe alımların dondurulduğu bir dönemde mezun oluyor ve aldıkları iş teklifleri geri çekiliyor. Buna karşı ilk tepkileri geniş bir çevreye el uzatmak oluyor fakat şirketler kendi yangınlarını söndürmekle meşgulken iş bulmak için aktif bir şekilde network oluşturamıyorlar. İnsanlar konferanslara katılamadığı ve kamusal alanlarda toplanamadığı için networkleri sekteye uğruyor. Benzer şekilde şehirli yoksullar da yoksulluğun gündelik zorluklarıyla başa çıkmak için hayatlarına hızla girip hızla çıkan, zayıf ilişkiler kurdukları yardımcılara, “tek kullanımlık bağlara” bel bağlıyor.
Network oluşturmak, yani insanlarla ilişkinin kendisi için değil de faydacı sebeplerle ilişki kurmak normal zamanlarda da zaten rahatsızlık vericidir. Küresel bir kriz sırasında birilerinden yardım istemek ise özellikle çıkarcılık gibi gelebilir. Fakat krizler bize karşılıklılık zincirini çok daha güçlü bir yerden, verme yerine isteme noktasından genişletme fırsatı sunuyor. Ebeveynlerimizden biri (80 yaşında, kalp hastası, emekli bir doktor) aşırı yük altındaki sağlık çalışanlarına yardım etmek için işe dönmek istedi. Bu kötü bir fikir. Onun bu faydalı olma arzusu bitkin çalışanlara akran rehberliği sunmak için gönüllülüğe yönlendirildi, aksi takdirde asla tanımayacağı bir insan gurubuyla ilişki kurmasını sağladı.
Önce daralıp sonra genişleyin.
Hepimiz Brianna gibi işten çıkarıldıktan dakikalar sonra LinkedIn’den yararlanamayız. Bunlar herkes için özgüveni zedeleyici anlardır ama utanç ve savunmasızlık duygusu daha düşük statülü kişiler için özellikle derin olabilir. Bazı araştırmalarımız tehdit altındayken yardım isteyebilmemiz için bu doğal felç halini hafifletmeye yönelik bir stratejiye işaret etti: Önce daralt sonra genişlet. Psikoloji profesörü Claude Steele’in araştırmalarından yola çıkarak insanlardan önce kendilerini olumlamalarını istedik. Bunun için kullanılabilecek tekniklerden biri bizi destekleyen yakın arkadaş ve akrabaları düşünmekti. İnsanlardan kendilerini olumlamalarını istedikten sonra tehditkar bilgi kaynaklarına yaklaşma ve networklerini genişletmeye daha istekli olduklarını gördük. Tehditler karşısında pes etmek yerine kendilerine düştükleri yerden geri sıçramak için gereken psikolojik ve sosyal kaynaklara sahip olduklarını, dolayısıyla dışarıdan yardım istemeye cesaret edebileceklerini hatırlattılar.
Eski ilişkileri canlandırın.
Bu kriz bize soğuk temas ve benzeri taktikler kullanarak yepyeni network bağlantıları bulmak yerine “uykudaki bağlantılar” ile yeniden temasa geçmek için eşsiz bir fırsat sunuyor. Yani networkünüzde bulunan ama hafızanızdan silinmiş kişileri, örneğin iletişiminizin koptuğu eski bir patron ya da kırk yılda bir sosyal medyada gördüğünüz eski bir okul arkadaşınızı hatırlayın. Normalde birine durup dururken e-posta atmak tuhaf karşılanır fakat bu kriz bize iyi bir gerekçe (bir şey istemeden, tamamen samimiyete dayanarak hal hatır sorma sebebi) sunuyor; geçmişten gelen güçlü, destekleyici bağlarla rezervlerimizi doldurmamıza imkan tanıyor.
İnsanlarla fiziksel etkileşimden yoksun olduğumuz bu günlerde hangi gemide olursak olalım hepimiz akıl sağlığımızı zorlayan durumlar ve ekonomik sarsıntılara karşı savunmasız durumdayız. Hastalığın aşısı henüz bulunmadı fakat ilişkilerimizi uzaktan da olsa güçlendirerek kendimizi diğer tehditlere karşı aşılayabiliriz.