Piyasalarda Hikaye Bağımlılığına Dikkat

1 Haziran 2020, Pazartesi

Wall Street ile Main Street arasındaki ayrılık gittikçe artıyor. Ancak dünya genelinde milyonlarca insanın işsiz kalmasına, psikolojik olarak zorlu bir döneme girmesine, harcamalarını azaltmasına ve tüketim psikolojisinin değişmesine rağmen, piyasalar fiyatlayacak pozitif hikaye buluyor. Peki piyasaya fiyatlayacak bir hikaye bulduran nedenler neler?

Lao Tzu’dan tutun Montaigne ve Socrates’e kadar birçok farklı zamandan, birçok farklı coğrafyadan, birçok farklı kültürden filozof hayat felsefelerini ve yaşam biçimlerini bilgi dağarcıklarının ne kadar sınırlı olduğunu göstermek üzerine inşa etmişlerdir. Fakat bu bilge insanlar ne kadar az bildiğimizi bizlere anlatırken bir noktayı es geçmişler: Elimizdeki sınırlı bilgilerle bir hikaye yaratmak ve yaratılan bu hikayeye inanmaya dair bitmek tükenmek bilmeyen isteğimiz.

Bir hikaye oluşturarak bu hikayenin, olayların gidişatını belirlediğine kendimizi en çok inandırdığımız yerse sermaye piyasaları. Dikkat ederseniz günümüzde finans kanallarında çıkan çoğu analistin sizlere piyasada fiyatlanan bir hikayeyi, hatta birkaç alternatif hikayeyi ve bu hikayenin yan etkilerini, nasıl gelişeceğini anlattığını görebilirsiniz.

Hatta öyle ki bazen piyasanın nasıl bir hikayeyi fiyatladığını çok merak edersiniz. Örneğin Nisan ayında ABD’nin CNBC kanalında kırmızı bir altyazı “Üç hafta içerisinde 16 milyondan fazla ABD’li işini kaybetti” derken sunucunun arkasında duran görsel “Dow Jones 1938’den bu yana en iyi haftasını geçirdi” diyordu. Dow Jones nasıl bir hikaye fiyatlıyordu?

Bu kez Mayıs ayında ABD’de açıklanan istihdam rakamlarının ardından CNN’in altyazısıysa “Nisan ayında 20,5 milyon ABD’linin işini kaybetmesinin ardından vadeli işlemler artıda” altyazısı geçiyordu. Piyasa milyonlarca insanın gelirini kaybedeceği, harcamasını kısıtlayacağı, psikolojik olarak zorlu bir döneme gireceği, yalnızca ekonomik durgunluk değil sosyal kargaşaya da yol açması muhtemel bu göstergeyi değil hangi pozitif hikayeyi fiyatlıyordu?

Davranışsal ekonominin en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilen ve alanın temel düşünce prensiplerini oturtan 2002 Nobel ekonomi ödüllü Daniel Kahneman, “Thinking, Fast and Slow” kitabında elimizdeki sınırlı bilgiyle hikaye oluşturma hevesimiz için şunları söylüyor: “Ulaşabildiğimiz bilgilerle mümkün olan en iyi hikayeyi oluşturmaya çalışırız ve iyi bir hikayeyse buna inanırız. Çelişkili olansa şudur: Ne kadar az bilirsek, yapbozun ne kadar az parçası olursa akıcı bir hikaye oluşturmamız da o kadar kolaylaşır. Dünyada olup bitenin mantıklı olduğu inancımız güvenli bir temele, cehaletimizi görmezden gelmeye dair neredeyse sınırsız yeteneğimize dayanıyor.”

Nörobilimci Oshin Vartanian 2012 yılındaki çalışmalarında şöyle bir noktaya dikkat çekiyor: İnsan beyninin fMRI görüntüleri incelendiğinde mukayese ve metaforlar belirli bölgeleri aktif bir şekilde harekete geçiriyor. Yani bir diğer deyişle beynimiz, mukayese yapmamıza imkan tanıyan hikayelere tepki vermek üzere tasarlanmış bir mekanizmaya sahip. Hikaye anlatmanın/duymanın piyasalardaki yansımasınıysa James Montier Behavioral Investing kitabında şöyle anlatıyor: “[Yatırımcılar] bilgiyi bir hikayeye yerleştirirler ve bu hikayeyi, karar vermek için bir temel olarak kullanırlar...Rasyonel bir dünyada hepimiz kanıt toplamak için dört bir yana dağılır, sonra bunları bir araya getirir ve karara varmadan önce bu kanıtların ağırlıklarını ölçeriz. Fakat gerçek dünya bu rasyonel bakış açısından oldukça uzaktadır (Genellikle taraflı bir şekilde). Kanıt toplarız ve sonrasında bu kanıtları açıklamak için bir hikaye inşa ederiz. Bu hikaye (orijinal kanıt değil) daha sonra bir karar vermek için kullanılır. Psikologlar bunu, açıklama temelli karar verme olarak tanımlar.”

Montier bunu ayrıca portföy yöneticilerinin ve piyasa yatırımcılarının “yedi günahından biri” olarak gösteriyor: Okunan ve duyulan her şeye inanmak. “Maalesef bize sunulan hikayeleri detaylarına inmeden kabul ediyoruz. Bulgulara göre bir olayı anlamamız için önce o olaya inanmamız gerekiyor. Sonrasında eğer şanslıysak o olayı değerlendirme sürecine sokabiliriz. En saçma mazeretler/hikayeler bile sonuç almak için işe yarıyor.”

Covid-19 sürecinde muazzam bir bilgi kirliliğinin yaşandığı, sosyal ve kişisel medyanın etkin piyasa hipotezini artarak tehdit ettiği bir dönemde yatırımlarımızı korumak istiyorsak öyle görünüyor ki bize sunulan hikayeleri bir değil, iki değil üç süzgeçten geçirmemiz gerekiyor. Araştırma, doğru bilgiye erişim, gerçekçi senaryolar yaratmak ve en önemlisi de dünyada olup bitenin büyük bir çoğunlukla rastgele meydana gelen olaylardan oluştuğunu kabul etmek belki de hiçbir zaman bugün olduğu kadar önemli olmamıştı. 

Paylaş:

Bu içeriği beğendiyseniz daha fazlası için ücretsiz üye olun!

SEÇENEKLERİ GÖRÜNTÜLE

Sınırsız Erişime Sahip Olmanın Tam Zamanı

HBR Türkiye içeriğine bir yıl boyunca tüm platformlardan erişin!
ABONELİĞİMİ BAŞLAT

Tüm Arşive Gözatın

Paylaş