İş hayatlarımız günden güne daha talepkar hale geliyor ve acımasız bir temponun içerisinde bize sürekli daha karmaşık görevler sunuyor. Bunun üstüne kişisel ve ailevi sorumluluklar da yüklenince bunalmışlık hissi kaçınılmaz olabiliyor. Harvard profesörleri Robert Kegan ve Lisa Lahey yayınladıkları “Immunity to Change” kitabında modernleşen yaşantılarımızla bağlantılı olarak artış gösteren karmaşıklığın birçoğumuzun “düşüncelerin arasında kaybolmasına” nasıl sebep olduğunu tartışıyorlar. Bu bağlamda, dünyamızın karmaşıklığı zihnimizin kompleks yapısını ve bu derecede bir yoğunluğun üstesinden gelerek verimli çalışabilme yeteneğimizi aşıyor. Konunun ne kadar zeki olduğumuzla değil, dünyayı nasıl algıladığımız ve içerisinde nasıl çalıştığımızla ilgisi var.
Sürekli olarak artan iş yükümüze klasik tepkimiz, bir adım geriye atıp bizi bunu yapmaya iten sebebi bularak farklı bir çalışma şekline yönelmek yerine daha fazla çalışmak ve çalıştığımız süreyi artırmak oluyor. Bu tanıma uyan bazı müşterilerim var. Birlikte çalışmaya başladığımızda her biri çoktan çalışmak için kendilerini sabah saat dörtte uyanmaya programlamıştı. Yakın zamanda halka arzını gerçekleştiren bir teknoloji firmasında çalışan Sue, birçok aynı anda birden çok projeyle ilgilendiğinden sürekli önemli bir e-postayı gözden kaçıracağından endişeliydi. İleri aşamadaki bir startup’ta kıdemli lider pozisyonundaki Ajay, sürekli olarak uzayan yapılması gerekenler listesindeki başlıkları tamamlayabilmek için ekstra sakin bir zamana ihtiyaç duyuyor ancak sürekli olarak derinleşen bir çukurdan kendini çıkarmaya çalışıyor gibi hissediyordu. Startup kurucusu Maria, şirketi ölçeklenmeye başladığından beri kendini stres altında hissediyor. Apple’ın trilyon dolarlık CEO’su Tim Cook sabah 03.45’te uyanırken birçoğumuz böyle bir sorumluluk duygusundan çok uzağız.
Sürekli bunalmış hissetmenin bilişsel etkileri zihinsel yavaşlama, unutkanlık, kafa karışıklığı, odaklanma veya mantık odaklı düşünme zorluğundan tutun düşünceler arasında kaybolmuş bir zihne ya da problem çözme yeteneğinde zayıflamaya kadar değişiklik gösterebilir. Eğer belirli bir zaman aralığında kafanız sürekli olarak farklı alanlardaki beklentilerle meşgulse dikkat dağınıklığı ve düşüncelerimizin akışını etkileyen bir bilişsel yorgunluk da ortaya çıkabilir. Bütün bu sonuçlar tek başına bile bizi daha verimsiz hale getirebilir ve buna bağlı olarak daha da bunalmış hissetmemize sebep olabilir. Eğer sürekli bunalmış bir ruh hali içindeyseniz işte deneyebileceğiniz birkaç strateji:
1. Bunalmışlık hissinin sebeplerini belirleyin. Kendinize “Şu an yapmam gerekenler arasından hangilerini çıkarırsam yaşadığım stresin yüzde 80'inden kurtulurum?” diye sorun. Bu, görevlerinizin sorumluluğunuz olmaktan çıkmasını sağlamayacak ve bunları yapmaktan kaçamayacak olsanız da bu soru, yaşadığınız stresin kaynağını belirlemenize yardımcı olacaktır. Eğer bu bitmek üzere olan bir projenizse bitirmek için daha fazla zaman kaybetmeyin. Ya da sizi bunaltan, üzerinde çalıştığınız bir projenin veya görevin büyüklüğüyse bunu küçük parçalara ayırın, ekstra kaynaklar talep edin veya mümkünse teslim tarihini erteleyin. Ya da bunların tümünü de uygulayabilirsiniz.
2. İş yükünüze ve çalışma saatlerinize sınırlar koyun. Bu, üzerinde çalıştığınız görev veya proje üzerinde harcadığınız saatleri “zaman sınırları” içine sokmak, ofisten belirlediğiniz zamanlarda ayrılmak veya belirli iş türlerine “hayır” demek olabilir. Ajay takım üyeleri arasındaki anlaşmazlıkları çözmeye çalışırken çok fazla zaman harcadığını fark etti. Bu durum sadece zamanın verimsiz geçmesine değil aynı zamanda diğerlerinin kendi sorunlarını çözmeye çalışmak yerine olaylar büyüdüğünde ona gelmek gibi bir alışkanlık edinmelerine sebep olmuştu. Bu gibi durumlarda “hayır” diyerek ve ona gelmeden önce meseleyi aralarında çözmek için ellerinden geleni yapmalarını bekleyerek biraz rahatladı. Böylece minimum düzeyde dikkat dağıtıcı etkenle önceliklerine konsantre olabildi.
3. Mükemmeliyetçiliğinizle mücadele edin. Mükemmeliyetçilik, görev ve sorumlulukları olduğundan daha büyük görmemize, bunun sonucunda da sürekli olarak ertelemeye ve psikolojik sıkıntıya sebep olabilir. İşler biriktikçe bunalmışlık hissi de büyüyerek daha fazla işin ertelenmesine ve bunalmışlık hissinin daha da artmasına yol açar. Sherly Sanberg’in dediği gibi; “Yapılmış olan mükemmelden iyidir.” Kendinize “Bu işe daha fazla zaman harcamamın bana gözle görülür faydası ne olacak?” sorusunu sorarak “iyinin”, ne zaman “yeterli” olduğuna karar verin. Eğer sorunun cevabı çok azsa olduğunuz yerde kalın ve yaptığınız işe daha fazla zaman harcamaya anında son verin. Farkına varma sürecinin bir parçası da her şeyin mükemmel bir şekilde yapılamayacağıdır. Sue en sonunda bazen bir e-postanın gözden kaçırılabileceğini ve eğer gerçekten önemliyse de karşı tarafın üstüne düşeceğini kabullendi.
4. Başkalarını görevlendirin. Kendinize “Zamanımı en verimli ve etkili nasıl kullanabilirim?” sorusunu sorun. Bu soruyu cevaplarken aklınıza gelmeyen aktiviteler, başkalarına öğretilebilir ve/veya başkaları tarafından gerçekleştirilebilir demektir. Bu, sadece seçili projelerin yönetilmesi, bazı görüşmelere başkalarının gönderilmesi, açık bir pozisyon için ilk görüşmelerin başka bir ekip üyesi tarafından yürütülmesi veya evin temizlenmesi ve yemeğin hazırlanması gibi konularda dışarıdan yardıma başvurulması olabilir. Maria şirket üyelerine, her zaman yönettiği haftalık satış toplantılarının artık Satış Yöneticisi tarafından yürütüleceğini haber verdi. Bu kişiyi bir yıldan daha uzun zaman önce işe almıştı ancak önceden hep kendisinin yerine getirdiği spesifik görevleri yapmaya devam ederek kontrolü kaybetme korkusuyla ona asla tam yetki vermediğinin farkına vardı. En sonunda, aslında tek ihtiyacı olan şeyin e-posta yoluyla son gelişmelerin aktarılması olduğunu kabul etti. Sadece bu bir görevi başkasına yönlendirerek yılda 52 saatini daha öncelikli stratejik konulara odaklanmak için ayırabilir hale geldi.
5. Varsayımlarına meydan okuyun. Eğer bunalmışlık hissi devamlı yaşamadığınız bir problemse veriminizin sürekli düşük olmasına sebep olan bazı varsayımlara sahip olmanız muhtemeldir. Kegan ve Lahey bunlara “Big Assumptions” adını veriyor. Sue için bu, “Eğer küçük şeyler gözümden kaçarsa, başarısız olmama ve ileride geri dönülemez bir noktaya gelmeme sebep olabilir” inancıydı. Ajay’ın durumundaysa bu düşünce, “Eğer ben başkalarına yardım etmek amacıyla burada değilsem bana ihtiyaç duyulmayacaktır ve insanlar değerimi sorgulayacaktır.” Maria’nın varsayımıysa, “Eğer kontrolü kaybedersem diğerleri durumu yönetemeyecek ve şirket batacak” yanılsamasıydı. Tüm bu büyük varsayımlar tüm liderlere başta gerçek gözükse de bu sınırlayıcı inançlar yüzde 100 doğru değildir ve liderlerin, bunalmışlık hissinin temelinde yatan eski kalıplarında takılı kalmalarına sebep olurlar. Bu yöneticiler, zamanla bu düşünceleri fark edip gerçeklik paylarını görerek geçmişteki kısıtlı dünya görüşlerini genişletti. Bu durum, bunalmışlık hislerini azaltarak onlara daha büyük bir rahatlama duygusu sağladı.
Zaman zaman taleplerin gittikçe arttığı iş dünyası ve özel yaşantımız arasında bunalmış hissetsek de yukarıdaki stratejileri benimsemek yaşadığımız bu hissin sıklığını ve şiddetini azaltabilir.