Tekstil sektöründe sürdürülebilirlikle ilgili dönüşüm sürecini değerlendirebilir misiniz? Sektör yöneticileri gerçekten sürdürülebilir bir üretim yönetimini benimsemiş durumda mı yoksa yeşil boyama dediğimiz gerçeklik sektörde daha mı ağır basıyor?
Türkiye’de tekstil sektörü sürdürülebilirlik konusuna en kolay uyum sağlayacak olan alan olarak görünüyor. İhracatın yoğun olduğu bu sektörde, müşteri ülkelerin yer aldığı hedeflere ulaşmak, şirketleri sürdürülebilir olmaya yönlendiriyor.
Pazarda yerini korumak isteyen her şirket sürdürülebilirliği yönetim ve üretim stratejilerinin merkezine koymaya başladı. Tabii ki de sürdürülebilirlik dönüşümünün başındayız ve bütün çalışmalara sürdürülebilirlik modelinin tam anlamıyla yerleşmesine vakit var. Bu anlamda, Avrupa’nın 2050 hedeflerine bakacak olursak, kademeli bir geçiş olduğunu görebiliriz. Tekstil sektörü, diğer bütün endüstriler gibi bu işe önce verimlilik adı altında başladı. Birleşmiş Milletlerin sürdürülebilir kalkınma için 2000-2015 yıllarında belirlediği sekiz ilke sonrasında 2015-2030 yıllarında 17 amaç olarak gelişti ve karşımıza çıktı. Bütün dünya şu an bu dönüşüm furyasından etkileniyor. Kimi şirket sektörde öncü işler yaparken kimisi ise daha sürdürülebilirlik konusunda başlangıç seviyesinde. Ürünlerinin ve üretiminin çevreye etkisi neredeyse nötr olan firmaları görürken karbon pozitif olduğunu iddia eden şirketlere de denk geliyoruz. Tüm koleksiyonlarında henüz çok az üründe sürdürülebilirlikten bahseden firmalar da mevcut. Her kesimin haklı olarak yaptığı işleri müşterisine paydaşlarına anlatmak gibi bir derdi var. Hepsi bir çabadır ve aslında farkındalık artıran çalışmalardır. Var olmayanı varmış gibi gösterip -mış gibi yapmaktan bahsetmiyoruz elbette. Markaların ve firmaların uyguladığı çevresel etkilerini en aza indirmek yerine bunu pazarlamasına daha çok vakit ve bütçe ayırması diye yeşil badanayı tanımlayabiliriz. Sektör çevresel, sosyal ve yönetişim etkisini en az indirecek yatırımlara odaklanmalı ve bunun iletişimini de kimseyi yanıltmadan yapmalı. Buradan sürdürülebilirliğin bütüncül bir yaklaşım olduğunu çıkarabiliriz. Takip edilebilir ve şeffaf olmadan sürdürülebilir oldum demeniz doğru olmaz. Sürdürülebilirlik sonu olmayan bir merdiven gibi, ne kadar iyi olursanız olun hep daha iyisi mümkün.
Tüketici davranışlarına baktığımızda alışveriş seçimlerinde sürdürülebilirlik kriterleri, kriter sıralamada nerede yer alıyor?
Dünya’nın çeşitli yerlerinde tüketiciye yönelik yapılan anketleri incelediğimizde bu seçicilik çok farklılık gösteriyor. Burada ülkelerin ekonomik refahı bu farklılığı oluşturan etmenler arasında olabiliyor. Bazı tüketici daha sürdürülebilir olduğuna ikna olduğu ürün için daha fazla ücret edemeye niyetli, bazısı iki ürün arasında fiyat farkı olmasa dahi sürdürülebilir olanı alma konusunda olumlu bir karar vermiyor. 2019 yılında gerçekleştirilen BCG Sustainability anketinde ABD, İngiltere, Fransa, Kanada ve Brezilya’dan 2 bin 973 kişiye “Giysi alışverişi yaparken sürdürülebilirliği ne kadar önemsiyorsunuz?” şeklinde bir soru yöneltilmiş. Katılımcıların yüzde 75’i sürdürülebilirliğin kendisi için çok önemli olduğunu ifade etmiş. Yüzde 71’i ise bu tip ürünleri tavsiye etme konusunda istekli. Burada kişilerin farkındalık seviyesine göre anketi yorumlamak bizim elimizde, benzer sayıda ülkemiz pazarından alışveriş yapan kişilere benzer sorular yöneltilse belki sonuçlar çok daha farklı olacak. Yerel markaların alıcı kitlesinin bu konuda daha fazla bilinçlenmesi gerekiyor. Ürün etiketlerinde ya da mağaza içinde sürdürülebilirliğe dair görülecek herhangi bir çalışmaya ülkemiz alıcılarının büyük çoğunluğunun ihtiyacı var.
Şunu da eklemek gerekir ki pandemi sonrası son tüketicinin satın alma kararlarında elindeki ürünün tüm çevresel etkileri çok daha fazla belirleyici hale geldi.
Gıda ürünlerinde yüzde 30’lar seviyesinde bir israf söz konusu. Tekstilde durum nedir? Döngüsel ekonomide sektörün içinde bulunduğu durum ne seviyede? Burada sektörün aşması gereken en büyük engeller nelerdir?
Tekstil ürünlerinin dünya genelinde yüzde 80’i atık toplama sahalarına gidiyor, yakılıyor veya gömülüyor. Kalan atıkların büyük bir çoğunluğu bağış ya da ikinci kez kullanım olarak pazara kazandırılıyor. Textile Exchange kuruluşu her sene bu konularda ciddi araştırmalar yapıyor ve raporlar yayınlıyor. Geçtiğimiz sene yayınlanan “Material Change Insights Report 2021” raporunda tekstilden tekstile olan geri dönüşüm miktarında sadece hafif bir artış olduğunu görüyoruz. Katılımcı markaların bildirdiğine göre, tüketici sonrası tekstil atığı şu anda geri dönüştürülmüş girdilerin yüzde 1,49'u ve toplam tekstil kullanımının yüzde 0,18'i seviyesinde. Potansiyel oldukça yüksek, regülasyonların ve teknolojilerin gelişmesi ile tekstil sektöründe kullanım sonrası tekstil atıkları ciddi bir kaynak olabilir. Burada hijyen ve ürün kalitesi ile ilgili tüketici beklentisini konvansiyonel ürüne göre farklılaştırmak gerekiyor. Yine sentetik bazlı petrol kaynaklı olan geri dönüştürülmüş ürünlerde, elyaf üzerinde yapılan işlemler, mikro plastik oluşumunu artırabilir. Bu konuda iyileşmelere ihtiyaç var. Döngüsel iş modellerinin getirdiği, Yap-Kullan-At düzeni değişiyor. Artık değer zincirine yeni aşamalar ekleniyor, mevcutta 3R diye bahsedilen Reduce-Reuse-Recyle (Azalt, Yeniden Kullan, Geri Dönüştür) düzene bazı otoriteler ve yaratıcı taraf 10R’ye kadar ekleme yapabiliyor. Burada temel ilkeler şu kelimeler üzerine kurulu; Saygı, Sorumluluk, İnkar, Azalt, Yeniden Düşün, Yeniden Kullan, Alternatif Şekilde Kullan, Tamir Et, Geri Dönüştür, Yeniden Döngüye Sok.
Tekstil sektöründe döngüsellik gerçekleşmesi için yeni modelin hammadde eldesinden itibaren ürünlerin geri dönüştürülebilir olarak tasarlanıp üretilmesi, tüketici kullanımından sonra toplanması, yeniden kullanım ya da geri dönüşüm için ayrıştırılması, ön işlemlerden geçip geri dönüşüme girmesi gerekiyor. Yeni faaliyetler eklenerek döngüye hammadde olarak uygun ürünlerin geri girmesi sağlanmalı. Bu sistem ile üretim sonrası atık olacak ürünleri neredeyse sıfır yapmak mümkün.
Avrupa Yeşil Mutabakatının getireceği olası senaryolar küresel tekstil sektörünün bugünkü görünümünü nasıl değiştirecek?
Döngüselliğin getirdiği her yeni iş aslında Avrupa Yeşil Mutabakatının temel konusu. Daha azıyla daha fazlasını üretmek anlayışı gelecek. Kaynak tüketimini en aza indirmek bütün şirketlerin çalışma şekli olacak. Üretim yaparken doğadan artık bir şey almadan, var olanı dönüştürerek sektör değişecek. 2050 yılına koyulmuş en belirgin hedef ise kendi faaliyetlerinde ve tedarik zincirinde karbon nötr olma. Sektörün bunu gerçekleştirmesi için tamamen yenilenebilir enerjiye geçmesinin yanı sıra, yaptığı satın alma ve tedarik ettiği mallar ve hizmetler dolayısıyla oluşan karbonu dengelemesi gerekiyor. Ağaçlandırma çalışmaları bunu yapmanın en doğru ve kolay yolu. Karbon nötrlemek için çevresel etkiyi ortadan kaldıran çeşitli kuruluş ve projelere finansal destek de sağlanabiliyor. Mutabakat ile gelecek olan bir diğer en önemli konu da Çevresel Ürün Beyanları ve Ekolojik Etiketler. Burada yaptığınız işin çevresel etkisini güvenilir şekilde ürün alıcısına anlatmanız bekleniyor. Aynı zamanda bu sistemin takip edilebilir ve şeffaf olması gerekiyor. Ürünlerin bir yaşamı varmış gibi beşikten yani hammadde aşamasından, tekrar beşiğe gelmesini sağladığınız haliyle tüm çevresel etkileri nelerdir açıklamanız bekleniyor. Bu da Yaşam Döngüsü Analizi çalışmalarının artacağını gösteriyor. Artık bir ürünü üretip tüketiciye ulaştırmak dışında o ürünü tüketiciden geri toplamak ve hammadde olarak sisteme sokmak üzerindeki tüm etkilere tasarım aşamasından itibaren karar verip, ürünü çevresel etkisi en düşük olacak şekilde bu döngüde tutmak gerekecek.