Değişen ve gelişen teknolojiler karşısında yenilikçi metodolojiler geliştirebilmek, esasında şirketlerin toplumsal değişimin de odağında olmasını sağlıyor. Zira değişimlerin her biri, kurumlardan bireylere doğru yeni deneyimlerin ve pratiklerin oluşmasına neden oluyor. Pandemiyle beraber daha da hızlanan bu değişimlerin odağında, gelişimlerini ve global teknoloji trendlerini Reeder Teknoloji Kurucu Ortağı Sezen Sungur Saral ile konuştuk.
Pandemi dönemi sonrası ürün portföyünüzde kimi farklılıklar olmuş. Bu eklenmeleri hangi ihtiyaçlardan yola çıkarak gerçekleştirdiniz? Bir teknoloji şirketinin var olan olaylar ve kriz dönemleri içerisinde nasıl konumlanmasını beklemeliyiz?
Bir teknoloji şirketinin doğasında, -kelimenin kökeninden yola çıkarak- “yaratım bilgisi”nin neferi olmak yatar. Bu bağlamda biz Reeder olarak; pazarın kalp atışlarını dinleyip, tüketiciden yükselen duygulara kendi köklerimizde yeşerttiğimiz bir üretim geleneği ile karşılık veriyoruz.
Pandemi sırasında zorunlu kaldığımız mobil hayatı, yerli üretim tablet bilgisayar ve akıllı telefonlarımızla desteklerken; pandemi sonrasında, artık iyice alıştığımız bu süreci konfora dönüştüren akıllı bileklik, akıllı saat, robot süpürge gibi ürünleri hızla lanse ettik.
Trendleri globalde takip edip, lokalde yönlendiren bir konumu benimsiyoruz. Artık sadece gençlerin değil, daha geniş bir baza yayılan kitlenin fonksiyonaliteyi ön planda tuttuğunu gözlemliyoruz.
Mezunu olduğum Harvard Business School’un efsane profesörlerinden Clayton Christensen ile Endeavor sürecimizdeki mentorlarımızdan biri olan Taddy Hall’un birlikte yazdığı bir HBR makalesinde ele alınan “Get the Job Done” kavramını yansıtan bir marka olduğumuzu düşünüyorum.
Bilgiye hızlı ve kolay erişebilen bir toplum vizyonuyla, göz göze gelmeyi ve yüz yüze konuşmayı her şeyden çok özlediğimiz o günlerin hemen ardından, Türkiye çapında bugün sayısı 100’e yaklaşmakta olan Reeder mağazalarını açıyoruz.
‘‘Reeder ile Kızlar Kodlar Projesi’’ isimli bir sosyal sorumluluk projesini yürütmektesiniz. Bu projenin detaylarından bahseder misiniz? Neden kodlama ile bir etki oluşturmayı hedeflediniz?
2020-2022 yılları arasında katıldığım HBS Owner President Managemet (OPM) programından sonra şirket içindeki görevimi satış ve pazarlama alanlarından sürdürülebilirlik ve inovasyon konularına taşıdım. Profesyonel bir yönetim kuruluna işlerimi devredip, unvanımı dahi değiştirerek önce Ar-Ge merkezi oluşumuzda daha sonra BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni benimseyişimizde bizzat rol oynadım.
Hissedarlarının ve çalışanlarının yarısından fazlası kadın olan bir firma olarak, ‘’Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Nitelikli Eğitim’’ öncelikli hedeflerimiz halie geldi. Somut fayda üretmek adına Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte “Kızlar Kodlar” projesini dizayn edip hayata geçirdik.
Beş ilde (Samsun, İstanbul, Manisa, Mersin ve Gaziantep) toplam 50 Anadolu Meslek Lisesi’nde başlayan projede, 2500 kız öğrencinin maker olma yolunda kodlama ve robotik dersleri almasını sağlıyoruz. Dileyenler yarışma katılımcısı olup girişim fikri ya da ürün geliştiriyor, başarılı olanlar Reeder’da staj hakkı kazanıyor.
Reeder olarak toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açımızı yaygınlaştırmak, bu konuda farkındalığı artırmak, kadınları kariyerleri boyunca desteklemek, kadın istihdam oranını artırmak, rol model geliştirmek üzerine şirket içi program ve uygulamalarımız mevcut. MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü destekli bu proje ile de; başarılı yazılımcı, mühendis ve bilim insanı kadınlar yetiştirmeyi hedefliyoruz.
reelab.com.tr portalı üzerinden bilim, teknoloji, mühendislik, sanat ve matematik disiplinlerini bütünleştiren "STEAM" eğitimlerini daha fazla kız öğrencinin hizmetine ücretsiz sunarak, onların yüksek öğrenimlerine ya da iş dünyasına bir adım önde başlamalarını sağlamak istiyoruz.
Çünkü kadınların bilgi yoluyla cesaretlenmesi, hem toplumsal hem de ekonomik kalkınmamızın anahtarı.
Bilgiyi herkes için erişilebilir kılma motivasyonu ile yola çıkan bir şirket olarak, erişilebilirliği de farklı gruplar için daha kapsayıcı hale getirebilmek adına ne gibi stratejiler izliyorsunuz?
Mağazalarımızdan ürün alan kişilere şirketimizdeki bir çalışanın yazdığı kitabı hediye etmekten, içinde sadece reeder ailesine mensup kişilerin makale, yazı, şiir ve denemelerinin yer aldığı bir güncel yaşam dergisi çıkararak tüm paydaşlarımıza dağıtmaya, Samsun Operası’nda her ay boş koltuk bırakmadan salonları doldurmaktan, at çiftliğinde liderlik eğitimlerine kadar şehir hayatının tüm öğelerini reeder’lılarla birlikte değerlendiriyoruz.
Reeder’da ayrım yapmaksızın desteklediğimiz farklılıklar sayesinde Global Start Up Awards tarafından “Diversity Rol Model” seçildim, Türkiye’ye gelerek global bir sponsor eşliğinde video çekimi yaptılar ve Mart ayında Kopenhag’daki final gecesinde lanse edecekler. Ülkemiz adına bu tip gurur verici gelişmelerin parçası olmaktan ve bunu kendi kurduğum şirket ile yapabilmekten büyük bir haz duyuyorum.
Global Compact ve WEPs imzacısıyız ve bu anlaşmaların ilkelerini izlemek bizi birer “sorumlu iş insanı” yaparken, şirketimizi de “anlamlı iş” kapsamına sokuyor.
Yaş ortalaması 25 olan şirketimizde, Türkiye’nin her yerinden gelen gençlerden, önce “çalışarak kendilerini bulmalarını” daha sonra mühendis geliştirme programlarından beslenme ve spor eğitimlerine kadar bir çok yönde gelişim göstermelerini bekliyor ve onların “saygılı ve üretken bir şirket kültürü” ile yoğrulmalarını hedefliyoruz.
Masanın diğer tarafına geçip baktığımızda ise, tüketiciler tarafından şu anda en çok tercih edilen 5 telefon markası arasında yer aldığımızı görüyoruz. Yaşam, kulak verdiğiniz andan itibaren sizi sürükleyen bir senfoni gibi, her öğeyi barındıran bir oluşum ve aslında reeder Türkiye’de onun içindeki birçok kökte barınıyor, dallarında büyüyor, kimliğine sıkıca tutunuyor ve bakan görüyor, gören alıyor, alan vazgeçemiyor. Aynı teknik özelliklere sahip yanındaki çok benzer bir cihazın çok altında bir fiyatla satılırken, aynı zamanda dürüst hizmet verebilen özüyle barışık bir marka olduğumuzdan…
Bilgi akışının çok hızlı olduğu bir dönemde, bilginin dağıtım metodolojileri de her geçen gün değişiklik gösteriyor. Siz bu sürekli değişen ve gelişen ekosistemde kendinizi nasıl konumlandırıyor ve yenilikleri nasıl bir mekanizma ile takip ediyorsunuz?
Ar-ge merkezimiz üretim ve kullanım anlamında inovasyon odaklı bir yapı. İki kurucu olarak bizim eğitim ve iş geçmişimizde İskandinav ülkeleri, Amerika, Batı Avrupa, Hindistan ve Çin var. Buralardaki güçlü bağlarımızla oluşan kontaklar bizim ileri seviye bir iletişim ağında yer almamızı sağlıyor. Kapitale olduğu kadar öngürülere de yakınız. Beklenti yönetimini maksimum veri ile yapabilen şanslı firmalardan olduğumuzu düşünüyorum. Stratejik ortaklıklarımız bizi dinç tutuyor.
Kendimize “En yeniyi, en iyiyi en önce yap” demiştik manifestomuzda. Bugüne kadar ilk e-kitaptan ilk tablete, ilk temassız ateşölçerden ilk çocuk saatine kadar bir çok cesur atılımımız oldu. Odağımızı dağıtmadan enerjimizi en yüksek faydayı sağlayabileceğimiz alanlara yöneltmek istiyoruz. Led, drone, e-bike, e-scooter, güneş enerjisi yatırımları ve gezegeni kurtarmaya yönelik hamlelerin elektronikle buluştuğu tüm alanlara yakın duruyoruz.
2 üniversitesi, teknoparkı, limanı, üst düzey turizm işletmeleri bulunan plajından spor olanaklarına, temiz tarımdan ekolojik yapılanmaya kadar bir çok imkanın bulunduğu Samsun gibi bir şehirde; Amazon kadınlarından Bandırma Vapuru’na uzanan bir tarihi ve kuş cennetindeki biyolojik çeşitliliği birleştirebilen bir coğrafyayı kucaklıyoruz her gün. Burada edindiğimiz, ürettiğimiz, yarattığımız ve dönüştürdüğümüz know-how dünyanın başka hiçbir yerinde olmayabilir.
Son yıllarda geliştirdiğiniz temassız çalışan ürünler için nasıl bir sektör söz konusu? Temassız teknolojiler nereden doğdu ve gelecekte neler bizleri bekliyor?
Cihazların birbirine daha az temas ettikçe insanların birbirine daha çok temas edeceğini düşlüyoruz. Cihazlar evriliyor, birbirine yaklaşıyor, tek bir çözüme dönüşüyor. Aslında mantık hep aynı, her işletmenin hizmet ettiği şey paradan daha kıymetli olan o şeyi, yani “zamanı” kazandırmak; bireye, topluma ve dünyaya. Şimdi vücudumuzun bir uzvuymuşçasına yaşayan cihaz”lar” var, daha sonra bu tek bir cihaza düşecek, daha da sonra belli belirsiz bir varlık olacak ve sonunda gerçekten vücudumuza entegre olacak. 3000 yıllık Ayurveda öğretisinden gelen akıl/beden/ruh bütünlüğünün modern versiyonunu yaşıyor olacağız. Etik olarak tartışmalı tarafları bulunsa da bu bilimsel evrim –sosyal medya tabiri ile- “Kesin bilgi, yayalım.” kategorisinde bulunuyor.
Reeder olarak hedefimiz bu topraklardan çıkan bir global marka olmak. Bu nedenle biz yine içimizde Hezarfen Ahmet Çelebi, dışımızda Robin Hood olmaya devam edeceğiz. Cesur bir şekilde eşitlikten yana olmanın optimum bir zamanlaması olduğuna inanıyorum. Henüz girişimcilik nedir bilmezken eşim Uygar’la birlikte kariyerlerimizi bırakıp kurduğumuz firmanın, Türkiye’nin en büyük akıllı telefon üreticisine dönüşmesi gibi; o zaman geldiğinde yine, mobil teknolojinin hızla büyüyen diğer alanlarında da lider kalmak adına kendimizle yarışmaya devam edeceğiz.