Gençlerin Perspektifinden’in yeni konuğu inovatif bakış açısıyla teknik becerilerini birleştirerek fayda üretmeyi ilke edinmiş olan Selenay Sonay Tufan. Selenay’ın hikayesinde birçok okul ve akademi var ancak Selenay, hayatı bir öğrenim alanı olarak gören gençlerden. O halde öğrenme, keşfetme ve araştırma heyecanı veren Selenay Sonay Tufan’ı tanıyalım!
Selenay Sonay Tufan kimdir? Bize biraz kendinden bahseder misin?
Selenay bir yandan zorlu mühendislik eğitimleri alan ve bir yandan da inovatif düşünce yapısı ile çevresini iyileştirmeye çalışan bir genç diyebilirim kısaca. Kısaca diyorum çünkü üniversite yaşamımda kendimi anlatmaktansa yaptığım işlerin etkisinin benden önce birilerine ulaşmasını seven bir yanım olduğunu keşfettim. Ancak mademki burada sizlere kendimi ilk ağızdan anlatma şansım var, Selenay’ı Selenay yapan ve bugüne getiren yaşam hikayesini sizlere anlatmak isterim.
Ben İstanbul, Şişli’de doğdum. İlkokul ve ortaokul eğitimlerimi Kurtuluş İlkokulu ve Ortaokulu’nda tamamladım. Kurtuluş sizi ister istemez tarihi geçmişi ile büyüleyen ve sizi de kendine dahil eden bir semt bana göre. Buranın çok kültürlü yapısı ise buradaki sekiz yıllık çocukluk dönemim boyunca beni hep takip etmiştir. Şimdi düşününce o yıllardaki arkadaşlıklarımızda din, dil, ırk ve maddi durumun sözü dahi edilmezdi. Bu konu için özel bir eğitim almamış, kitaplar okumamış olsak da yaklaşık bin 500 mevcutlu okulumuzda her zaman hoşgörü hakimiyetindeydik. Eğitim yolculuğumda buradan sonraki durağım eski adı English Highschool for Boys(EHSB) olan Nişantaşı Anadolu Lisesi oldu. Bu lise az öğrenci sayısı ve Vali Konağı Caddesi’ndeki küçük binası ile adından çok bahsettirmez, hatta çoğu zaman çevre okullar ile karıştırılır. Ancak 1905 yılında kurulmuş, Şişli’nin en başarılı öğrencilerini bünyesinde barındıran bir okuldur. Burada biraz EHSB’lilik yaparak tüm mezunlarımıza selamımı iletmek isterim. Bunun yanı sıra benim fen ve matematik alanına olan ilgimi bana keşfettiren deneyimli öğretmen kadrosu ve sosyal faaliyetleri ile lisem benim hayatımdaki dönüm noktalarından biri olmuştur. Bana sağladığı yurtdışı deneyimlerinin yanı sıra The Duke of Edinburgh’s International Award programı ile beni ilk kez çok uluslu bir topluluğa dahil eden de yine lisem olmuştur.
Buradan edindiğim akademik ve kültürel tüm hazineleri toplayıp yolculuğuma Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği ile devam ettim. Bu üniversitenin sadece bir yıllık bir süre öğrencisi olmuş olsam da hayat boyu iyi ki Yıldız’a yolum düşmüş diyeceğimi biliyorum. Bu bir yıllık sürede akademik anlamda sadece İngilizce hazırlık eğitimi aldım, bunun dışında kalan zamanda ise deneyim, deneyim, deneyim… Hazırlık dönemimde dört farklı öğrenci kulübünde aktif üyeydim. Onlarca belki yüzlerce insan ile tanıştım, bunun yanı sıra sayısını bilemeyeceğim kadar çok etkinliğin düzenlenmesinde görev aldım. Şimdiki birlikte çalıştığım arkadaşlarım çok bilmeseler de zamanında düzenlediğimiz etkinliklerde etkinlik kameramanlığından tutun bir sürü işte görev almışlığım vardır.
Bu hareketli hazırlık yılımdan sonraki durağım ise yaptığım yatay geçiş ile İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği oldu. Bu 19 yaşındaki Selenay’ın istekleri doğrultusunda tüm sorumluluğu üstlenerek giriştiği ilk büyük atılımdı diyebilirim. Şimdi bir cümle ile anlatabildiğim bu değişim, karar aşamasında bana az ter döktürmemiştir. Sadece İngilizce sınavına girerek geçiş yaptığım bu bölümde birinci sınıf öğrencisi bir İTÜ’lü olarak yoluma devam ettim. Lise yıllarımın başından beri hayalini kurduğum İTÜ’ye ilk kayıt yaptırdığım günkü mutluluğumu yıllar geçse de hep gülümseyerek hatırlayacağım.
Birinci sınıfta derslerime oldukça çalışmamın yanı sıra, YTÜ’de geçirdiğim kendimi keşfetme dönemimden edindiğim çıktılarla İTÜ’de hemen inovasyon ve girişimciliğe yöneldim. Bu yöneliş beni önce İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi, sonra Fire Up programı ve nihayetinde Stanford University Innovation Fellows Program’ı gibi uzun bir yolculuğa çıkardı. Paralelinde ise yüksek tutmaya çalıştığım ortalamam ile İTÜ Makine Mühendisliğine yatay geçiş yapıp, ikinci sınıf öğrencisi olarak eğitimime devam ettim.
Şimdi Makine Mühendisliği üçüncü sınıf öğrencisi olarak eğitimime devam ederken halen girişimcilik ve inovasyon ile ilgileniyorum.
İnovasyon ile ilgilenen bir gençsin. Aslında bir konuya inovatif bakabilmek için de o alanda farklı bir işe girişmek ve farklı bakış açıları ile de yeni bir düzenin var olabileceğini bilmek gerekiyor. Sen alışılan perspektifin dışına nasıl çıkabildiğini düşünüyorsun?
Yeni bir düzenin var olabileceği düşüncesi günlük yaşamımızda ne kadar olanaksız görünüyor değil mi? Belki de hepimizin bir yerlerden kulak aşinalığı olan şu söze bir göz atmamız dahi bu savı güçlendirebilir: “Dünyayı sen mi kurtaracaksın?”.
İnovatif düşünme yetisinin doğuştan gelen bir yeti olmadığını düşünüyorum, bu nedenle bence bu konuda kendini geliştirmek isteyen herkes az ya da çok bir şeyler yapabilir. Benim bu yola çıkarkenki başlangıç noktam İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi (İTÜ GİNOVA) tarafından düzenlenen Fire Up programı ile oldu. Bu program temel olarak öğrencilerin üniversitelerinde bir sorunu tespit etmelerini, bu sorunun gerçekten bir sorun olup olmadığını sorgulamalarını ve bu soruna bir çözüm üretmelerini hedefliyor. Düşünsenize, birinci sınıf öğrencileri dahi okullarında değişim yaratacak bir proje oluşturacakmış… Ben program kapsamında mülakatlar gerçekleştirirken ya da programı arkadaşlarıma anlatırken dahi büyük bir çoğunluk bir değişim yaratamayacağımıza inanıyordu. Bu olumsuz inançlara rağmen programı tamamladım ve programın ödül aşaması niteliğinde olan Stanford University Innovation Fellows programı mülakatlarına ulaştım. Mülakatlar sonucunda üniversitemizden ben dahil olmak üzere toplam dört kişi bu programa aday gösterildi. Sonrasında Stanford University, Hasso Plattner Institute of Design (d.school) tarafından tekrar değerlendirilip programa dahil edildik. Bu programın internet sitesine girdiğinizde göreceğiniz ilk yazı nedir biliyor musunuz? “We Believe Students Can Change the World”. İşte bu zihniyet ile uzun bir eğitim yolculuğu geçirdik.
Bu eğitim sırasında alışılmışın dışına nasıl çıkabileceğimizin yanı sıra, çevremizdeki insanları da nasıl bu değişime dahil edebileceğimiz hakkında birçok eğitim aldık. Bu bilgiler sonucunda ise üniversitemizde değişim yaratacak beş ayrı proje tasarladık. Bu projelerin çoğunluğunu da hayata geçirip yüzlerce öğrencinin değişim yolculuğuna dokunduğumuzu bugün gururla söyleyebiliyorum. Bu yazıyı okuyan, yüzden fazla mezun veren ‘’Learning Community’’ projemizin mezunlarına da bir selam vermeden geçmek olmaz.
Bu yollardan geçmiş biri olarak eğer değişim yaratmak istiyorsanız öncelikle bu konuda çok okuyun, izleyin ve öğrenin diyebilirim. Sizi bu yolda geliştirebilecek kurum ve topluluklara dahil olun, bu yolda sizlere rehber olabilecek kişiler ile temasa geçin. Ama en önemlisi kendinize güvenin.
Farklı liderlik programlarının da içerisindesin. Sence bugün geleceğin liderleri olabilecek gençler neyi arzuluyor? Liderlikte ne gibi inovasyonlar var olabilir?
Günümüz gençlerinin dünya sorunlarına ve çevrelerinde yaşanan problemlere oldukça duyarlı oldukları aşikar. Geleceğin lideri olma potansiyeli taşıyan bu gençler çevrelerinde tespit ettikleri sorunları çözerek fark yaratmak istiyorlar. Üstelik gençler onları bu konuda daha da heveslendirebilecek sürdürülebilirlik gibi onlarca farklı kavrama günlerinin herhangi bir anında rahatlıkla rastlayabiliyorlar. Bu rastlayış bazen bir afişte, bazen bir konferansta ya da sosyal medyada ama her zaman göz önünde.
Bu noktada geleceğin liderleri olacak gençlerin temel arzusunun pozitif iz bırakacak işlere imza atmak olduğunu söyleyebilirim. Bir şeyleri daha iyi hale getirme motivasyonunun da özellikle sosyal fayda sağlayacak işlerde yoğunlaşabileceğini öngörmek mümkün. Bu yolla gelecekte karşılaşabileceğimiz liderlik kavramının hırs ve rekabetten uzak, barışçıl ve yarar odaklı bir kimliğe bürünebileceğini düşünüyorum.
Küresel bir inovasyon ağının içerisindesin. Sence biz bugün iş dünyasında inovasyona nasıl yaklaşıyoruz? İnovasyonun kurumsaldaki etkisini de küresel olarak değerlendirebildiğimizi düşünüyor musun, yoksa daha yerel bir ilerleme ve gelişme söz konusu?
Bugün çoğu firmanın inovasyon kavramını tanıdığını ve bu alanda gelişme göstermek istediğini görüyoruz. İnovasyon kavramının iş dünyasında böyle bir değer görmesi beni oldukça heyecanlandırıyor. Çünkü sorunlar ve yapılabilecek iyileştirmeler her yerde. Ve birileri bu sorunları fark edip gerçekten çözene kadar da kalmaya devam edecekler. Hatta bulunacak çözümler bile zamanla işlevsiz hale gelip yeni inovatif çözümlerin üretilmesine ihtiyaç duyulabilecektir.
Bu alanda biz gençlerin şöyle bir avantajı var ki bizler inovasyon kavramına çok aşina olarak büyüyoruz. Üniversitelerimizde gerçekleştirilen konferanslarda, şirketler tarafından gerçekleştirilen vaka çalışmalarında, çeşitli kurumlar tarafından gerçekleştirilen inovatif fikir üretme yarışmalarında ve daha birçok yerde biz gençler inovatif düşünme konusunda kendimizi geliştirme yollarına sahip oluyoruz.
Ancak kurumsal hayattaki inovasyon kavramının küresel baza daha rahat geçebilmesi için halihazırdaki çalışanlar ve yeni gelecek biz gençlerin inovasyonel düşünme konusunda bol bol okuması, araştırması ve kendini geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu alanda kendini geliştiren kişilerin ise her yerde etki yaratabileceğini düşünüyorum. Çünkü sorunlar her yerde ve siz bu yenilikçi bakış açısını edindiğinizde ister istemez bu sorunlar size daha belirgin görünmeye başlıyor. Kendinizi bu konuda geliştirdiğiniz bir senaryo için küçük bir örnek vereyim: Örneğin, bir toplantıda sıkıldığınız zaman kendinizi “Bu toplantı deneyimini nasıl daha iyi hale getirebilirim, şu an neden odadaki kişiler telefonuna bakma ihtiyacı hissediyor, nasıl olsaydı dinleyicilerin dikkati daha üst seviyede olabilirdi?” gibi konuları düşünür halde bulabilirsiniz. Ve işte bu sorunu tespit edip, sonrasında bu durumu nasıl değiştirebilirim diye düşünmeye başladığınızda süreci başlatmış oluyorsunuz. Sonrasında iyi bir çözüm üretip bu çözümü hayata geçirebilirseniz etkiyi başlattınız demektir.
Bu verdiğim küçük örnek gibi kurumsal hayatta da günlük hayatta da binlerce iyileştirilebilecek hal bulunuyor. Hem yerel hem küresel anlamda inovasyon kültürünün gelişebilmesi için herkesin ucundan kıyısından inovasyon kavramını öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir makine mühendisliği öğrencisi olarak aslında pek çok sosyal organizasyon ile de yaptığın işleri destekliyorsun. Ki yetkinlikleri vurguladığımız bir dönemde; bugünün bir mühendislik öğrencisi, teknik becerilerini sosyal yetkinlikleri ile nasıl harmanlayabilir? Bunun sonucunda ortaya nasıl bir perspektif çıkar?
Bir makine mühendisliği öğrencisi olarak aldığım teknik eğitimin yanında birçok farklı proje ve programda yer alıyorum. Bu iki yolu bir arada götürmeye çalışırken zaman zaman zorlandığım dönemler de olabiliyor ama ben yine de ikisinden de vazgeçmemeyi seçiyorum. Çünkü kendi hayatımda bu iki yolun çok kez kesiştiğine şahit oluyorum. Makine mühendisliği bölümünde öğrendiğim teknik bilgiler ve düşünme tarzı başka projelere de farklı perspektifler ile yaratıcı bir şekilde bakabilmem konusunda beni destekliyor. Ayrıca aldığımız temel mühendislik eğitimleri ile birçok konunun ne kadar hayata geçirilebilir olduğu konusunda da büyük bir alt yapıya sahip oluyorsunuz. Aynı şekilde içerisinde bulunduğum projelerde farklı düşüncelerden bireyler ile takım çalışmasını sürdürebilme, ekibin çalışılan işe aidiyetini artırma, empati yapma ve orta yolu bulma gibi birçok beceriyi öğreniyorum ve kendime katıyorum. Ve mühendislik projeleri gibi çok disiplinli çalışma gerektiren bir alanda bu edindiğim becerilerin sıklıkla olumlu cevap verdiğine tanık oluyorum. Bu beceriler ile teknik alandaki birçok projede ekipçe bölünmeden ve farklı düşüncelerin yeşerttiği en iyi fikirleri kullanarak çalışmamızı sürdürüyoruz.
Akranlarımı bu konuda teşvik edebilmek için şu konuyu hatırlatabilirim: Biz mühendislerin ve mühendis adaylarının işi problem çözmektir ve bu problemler her alanda bulunabilir. İşte tam bu noktada temel işi problem çözmek olan bizlerin perspektiflerini genişletebildikleri kadar genişletmeleri önem arz ediyor. Biz gençlerin bakış açılarını genişletebilmelerinin en iyi yolunun bire bir deneyimlemekten geçtiğini düşünüyorum. Bunun için öğrenci kulüpleri, kurumlar ve diğer oluşumlar tarafından düzenlenen etkinliklere katılmaktan geri durmasınlar. Bir teknik gezi, vaka çalışması, bir fikir yarışması, söyleşi, eğitim, konser, tiyatro… Bunların her birine katıldıklarında kendi kişisel kültürlerine de bir ekleme daha yapmış olacaklar. Ve kendilerine kattıkları her bir ekleme de onlara konulara farklı perspektiften bakabilme imkanı yaratmanın yanı sıra tamamen orijinal çalışmalar ortaya koymalarına da fayda sağlayacaktır.
Gençlerle de aktif olarak farklı ekiplerde çalışan bir genç olarak akranlarına ve kurumlara bir çağrın var mı?
Akranlarıma çağrım, lütfen kendinizi geliştirmekten vazgeçmeyin. Dış koşulların sizin heves ve motivasyonunuzu kırmasında izin vermeyin. Evet her şey yolunda gitmiyor olabilir, dünya sizi henüz fark etmemiş olabilir, çevrenizdeki kişiler sizi desteklemiyor olabilir ya da büyük işler başarabileceğinize dair kendinize inancınızı yitirmiş olabilirsiniz. Ama hepimizin elinde olan ve büyük bir güç olan gençlik halen sizinle, hem de gençlik sınırı günümüz teknolojisi ile her gün genişlemekte. Gidin, gezin, görün, deneyin, hata yapın, yanılın, yeniden başlayın… Ben şu anki Selenay olarak, verilen her bir çabanın sonsuz değerine inanıyorum ve çabalayan herkese de çok saygı duyuyorum. Yaptığınız işin dünyanın en iyi ya da en ses getiren işi olması gerekli değildir ama kendi elinizden gelenin en iyisi olması gereklidir. Tüm akranlarımın gençliklerinin gücünü kullanabildikleri bir hayat yaşamalarını diliyorum.
Kurumlara çağrım ise kendini geliştirerek gelen bu gençlere büyük bir istekle kucak açmaları. Gençleri X,Y,Z kuşağı gibi kavramalar ile sınırlamayıp onların her birine ayrı bir inci gibi yaklaşmaları. Evet biliyorum, sayımız ve yetkinliklerimiz çok olarak sizlerin kapısını çalıyoruz. O halde şimdi bu sayıca çok, değerli, genç beyinleri kaybetmeden onları nasıl kurumsal hayata dahil edebiliriz konusunda inovatif ve soruna çözüm olacak fikirleri hayata geçirmenin zamanı değil midir?