Sürdürülebilir Girişimcilik ile Sürdürülebilir Rekabet Avantajı Nasıl Sağlanır?

3 Şubat 2015, Salı

Küresel iklim değişikliğinin her geçen gün daha fazla hissedildiği günümüzde, sürdürülebilir kalkınma, paydaş katılımı, kurumsal sosyal sorumluluk, çevresel etki, Küresel Raporlama Standartları (GRI), entegre raporlama gibi konular artık, sadece uluslararası şirketlerin değil aynı zamanda Türkiye’deki işletmelerin de kurumsal stratejilerinde önemli rol almaya başladı.

Türkiye’de 2007 yılında, sadece birkaç firma tarafından hazırlanan sürdürülebilirlik raporlarının günümüzde 68 işletme tarafından yayınlanır hale gelmiş olması da bunun en büyük kanıtı...

Girişimcilerin Sayısı Artıyor

Diğer bir yandan girişimcilik konusu, ülke ekonomilerinin dinamik bir şekilde gelişmesini sağlayan ve istihdama en büyük katkıda bulunan etkenlerden biri olarak, Türkiye’de de son yıllarda ciddi olarak dikkat çekmeye başladı. Girişimcileri destekleyen Endeavor gibi derneklerin varlığı, eğitim kurumlarında girişimcilik konusuna verilen önemin artması, teknoparkların gelişimi ve üniversitelerle yakınlıkları, KOSGEB ve TÜBİTAK destek ve hibeleri, BKS sistemi ile melek yatırımcıların teşviki ve melek yatırımcı ağlarının genişlemesi, kuluçka merkezlerinin kurulması, Kasım 2014’te faaliyete geçen “Özel Borsa” gibi gelişmeler, Türkiye’de girişimcilik ekosisteminin oluşmasına büyük katkı sağlamaya devam ediyor. Bütün bu yenilikler ise Türkiye’de girişimciliğin popülerliğini ve doğal olarak da geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında girişimcilerin sayısının artışında etkili oluyor.

Sürdürülebilir kalkınmanın 1987 yılında yapılan ilk tanımına baktığımızda, “bugünün ihtiyaçlarını gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama kapasitesinden ödün vermeden karşılamak” olduğunu görüyoruz. Bu tanım, genel yönelim olan kısa vadeli yerine, çok uzun vadeli bir planlama gerektiriyor. Çıkarların bireysel olarak değil, bütün sistemi kapsayacak şekilde yapılandırılmasını, paydaşların kararlara katılımını, çatışmayı değil kooperatif bir yaklaşımı öngörüyor. Atılacak her adımda ise sosyal ve çevresel etkilerin neler olabileceğinin dikkate alınmasını, olmazsa olmaz bir kural olarak karşımıza çıkartıyor. Ayrıca kalkınmanın sürdürülebilir olması için bir yandan kaynak ve enerji tasarrufu diğer yandan da inovasyon şart…

Türkiye’de sürdürülebilir kalkınmayı ilgilendiren bazı endeksleri incelediğimizde karşımıza çıkan sonuçları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:

Gelişmiş ülkelerde 4,5 seviyesinde olan temiz inovasyon endeksi Türkiye’de 1.0-1,5 arasında.  

Dünya Enerji Konseyi'nin 2012 tarihli bir raporuna göre enerji üretiminin çevresel etkilerinin azaltılması başlığında 84. sıradayken, enerji sürdürülebilirlik endeksine göre ise 94 ülkede 62. sıradayız. Türkiye’deki yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payı da yüzde 2 seviyesinde. 

Türkiye’de 1990 ile 2009 yılları arasında 1 yüzde 24 oranında artan karbon emisyonları, 2011 yılında 422,4 milyon tona ulaşmış durumda. Karbon emisyonu 2012 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2 oranında, 2013 yılında ise bir önceki yıla göre yüzde 1,1 oranında azalmış.

TÜİK Ocak 2015 verilerine göre işsizlik oranı yüzde 10,4 seviyesinde.

Sürdürülebilir girişimcilik nedir?

Girişimcilik ile ilgili sevdiğim tanımlardan biri, “Girişimci fırsatlar ve tehditler arasındaki farkı gören, ama her ikisini de fırsata dönüştürebilen kişidir” şeklindedir. Yukarıdaki analiz ve endekslerde ortaya çıkan sonuçları birer tehdit olmaktan çok fırsat olarak değerlendirirsek, Türkiye’de sürdürülebilir girişimcilik konusunda doldurulabilecek niş alanlar ve çok geniş imkanlar olduğu fark edilecektir.

Ancak girişimciliğin ekonomide yarattığı katma değere duyulan güven ve inançla nasıl öğretim kurumları, dernek ve vakıflar, özel şirketler, kamu kurumları ve diğer birçok paydaş bir araya gelip bir girişimcilik ekosistemi yaratmaya başladıysa da, aynı yaklaşımın sürdürülebilirlik konusunda henüz pek oluştuğunu söyleyemem.

Aslında sürdürülebilir girişimcilik tanımı da tam bu ihtiyaçtan doğuyor. Sürdürülebilir girişimcilik sosyal, çevresel ve ekonomik etkilerin bir denge içinde olması gerektiği varsayımından yola çıkar. Aynı zamanda sürdürülebilir girişimcilik, sosyal bir değişim yaratmak üzere çalışan ve kâr amacı gütmeyen sosyal girişimlerden, daha sürdürülebilir iş uygulamaları geliştiren girişimlere kadar uzanan bir yelpazeyi içine alır. Kısaca bu girişimciler, sosyal ve çevresel sorunları birer iş fırsatına dönüştürerek, topluma ve çevreye katma değerle fayda sağlama amacındadır. Yalnız buradaki kilit nokta, sorunların faydaya dönüştürülürken, sadece girişimcinin değil bütün sistemin çıkarının dikkate alınması ve tek ölçütün “para” olmamasıdır.

Rakipler Paydaşlara Dönüşüyor

Peki, sürdürülebilir girişimcilik ile nasıl bir sürdürülebilir rekabet avantajı yaratabilir? Porter’dan çok iyi bildiğimiz gibi sürdürülebilir rekabet avantajının temelinde, işletmenin sahip olduğu veya yarattığı bir özellik ya da özellikler bütünü ile rakiplerine karşı bir üstünlük sağlaması yatıyor. Sürdürülebilir rekabet avantajı yaratabilmek için kullanılması öngörülen, farklılaştırma, rekabet avantajı, inovasyon ve operasyonel etkinlik stratejilerine baktığımızda konumuz girişimcilik olduğu için doğal olarak stratejinin inovasyon yönünde olması gerektiğini varsayabiliriz. Ancak yeşil tedarik zinciri, temiz üretim, endüstriyel simbiyoz, açık inovasyon, paylaşım ekonomisi, kâr amacı gütmeyen sosyal girişimcilik gibi uygulamaların gittikçe önem kazandığı günümüz şartlarında, rakiplerin de paydaş tanımına dahil edilebildiğini görmekteyiz.  Bu da bizim duruma daha geniş bir perspektiften bakmamızı gerektirmektedir.

Tüm bunlar ışığında, sürdürülebilir girişimcilik ekosisteminin oluşturulabilmesi için öncelikli olarak aşağıdaki adımların atılmasında fayda olacaktır:

  • Öncelikle “sürdürülebilir kalkınmanın” ne anlama geldiğinin, sosyal ve çevresel sorumluluğun gelecek kuşakların yaşam hakkı adına nasıl bir önem taşıdığının anlatılması ve anlaşılması.
  • Toplum içinde paradan çok daha önemli değerler olduğunun eğitim sisteminde en başından itibaren vurgulanması, sosyal ve çevresel bağlamda sorumluluklarımıza yönelik toplumsal bilincin sağlanması.
  • STKlar, eğitim kurumları, devlet, özel işletmeler ve girişimciliği ilgilendiren tüm kurum ve kuruluşlar arasında girişimcilerin kendisi de dahil olmak üzere, sürdürülebilirlik noktasında koordinasyonun sağlanması, arama toplantılarının gerçekleştirilmesi.
  • İşletmelerin ve özellikle girişimlerin Küresel İlkeler Sözleşmesi’nde bahsi geçen, insan hakları, çevre, çalışan hakları ve yolsuzlukla mücadeleyi ilgilendiren maddelerin uygulanmasında aktif rol almalarının özel olarak teşvik edilmesine yönelik altyapını oluşturulması.
  • 4. Madde bağlamında, girişimcilik ekosisteminin oluşturulması için öne sürülen modeldeki 6 alanda (destekleyici kültür, etkin politikalar, finans kaynağı, insan gücü, uygun pazar, kurumsal destek ve altyapı imkânları) girişimcilik ve sürdürülebilirliğin entegrasyonuna yönelik çalışmalar yapılması.

Bu şekilde, rekabet avantajının taraflara karşı bireyselleştirildiği değil, tarafların paydaş olduğu ve ortaya çıkacak avantajın tüm paydaşları kazandırdığı daha sürdürülebilir bir geleceğe ilk adımlarımızı atabileceğimize inanıyorum.

Paylaş:

Bu içeriği beğendiyseniz daha fazlası için ücretsiz üye olun!

SEÇENEKLERİ GÖRÜNTÜLE

Sınırsız Erişime Sahip Olmanın Tam Zamanı

HBR Türkiye içeriğine bir yıl boyunca tüm platformlardan erişin!
ABONELİĞİMİ BAŞLAT

Tüm Arşive Gözatın

Paylaş